- yüksek
sıfat Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı"Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı." - Ö. Seyfettin
- üst
isim Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, üzeri, fevk, alt karşıtı"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
- ulu
sıfat Erdemleri bakımından çok büyük, yüce"Aile uluları arasında buna bir çare bulmak için dertleşmeler olur." - R. N. Güntekin
- üstün
sıfat Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan"Bu nazire gazeller muhakkak ki onlardan çok üstündü." - A. H. Çelebi
- üstün
isim, dil bilgisi Arap harfli metinlerde bir ünsüzün a, e seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, fetha
- yüce
sıfat Yüksek, büyük, ulu, ulvi"Yüce duygular, derin düşünceler ona göre değildir." - S. Taşer
- hâkim
sıfat Egemenliğini yürüten, buyruğunu yürüten, sözünü geçiren, egemen"Arkasında yavaş fakat çok hâkim bir ses işitmişti." - A. Gündüz
- azami
sıfat En çok, en üst, en büyük, en yüksek (derece, nicelik), maksimum, maksimal"Ben azami derecede haşarı ve uçarı bir çocuktum." - Y. K. Beyatlı
- en yüksek
- en mükemmel
- en yüksek derecede
- en yüksek mertebede
- Allah. Supreme Court Anayasa Mahkemesi. supreme good en büyük iyilik
- deneme. make the supreme sacrifice canını feda etmek. supremely fevkalade
- en mükemmel surette
- en mükemmel surette.
- en yüksek hayır gayesi. Supreme Soviet en üst Sovyet. supreme test en büyük imtihan
- son. Supreme Being Hak Taalâ
- üstün, yüce, ulu, en yüksek