- alay
isim Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk"Düğün alayı. Fener alayı."
- alay
isim Bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapma
- görüş
isim Görme işi
- bakış açısı
isim Bir olay, konu veya düşünce incelenirken izlenen belirli yön, görüş açısı, açılım, perspektif"Bu üslubu ve bakış açısı yüzünden arka plana kaymış." - T. Buğra
- renk
isim Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum"Birisi sütsüz çikolata renginde, uzun boylu, geniş omuzlu Amerikan boksörlerine benziyordu." - A. Gündüz
- yan bakış
isim Yan gözle bakma
- yokuş
isim Aşağıdan yukarıya gittikçe yükselen eğimli yer, iniş karşıtı"Birimiz istasyon rampalarında yan gelirken birimiz yokuşlarda çabalar." - A. N. Asya
- cihet
isim Yön, yan, taraf"Pencereden gelen bu şehir seslerinin cihetini bile tayin edemiyordu." - P. Safa
- eğilmek
nsz Bir yana doğru eğik duruma gelmek
- eğmek
-i Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek"Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü." - Y. Z. Ortaç
- meyilli
sıfat Bir yana eğimi olan, eğik"Ağaçlı tarlaları, tek tük bağ kulübeleri olan arkası meyilli bir arazi." - H. E. Adıvar
- eğim
isim Eğilmiş olma durumu
- eğilim
isim Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül"İnsanoğlunun, yaradılıştan medeniliğe eğilimi vardır." - N. Ataç
- meyil
isim Eğiklik, eğim, akıntı"Fazılpaşa Yokuşu'nda akşam olurken, tatlı bir meyille denize uzanan kırmızı damların üzeri kararır." - H. E. Adıvar
- meyletmek
-e Eğilmek
- tutum
isim Tutulan yol, tavır"Dil bir bakış, görmede bir tutum, belli bir algılama biçimidir." - N. Uygur
- şev
isim İnişli yer, bayır
- abanmak
-e Eğilerek bir şeyin, bir kimsenin üzerine kapanmak"Efendi, sen de ne üstüme abanıyorsun?" - B. Felek
- istihza
isim Gizli veya kinayeli bir biçimde alay"Sivri burnu, korkunç bir istihza ile şimdi bana doğru uzamıştı." - Y. Z. Ortaç
- eğiklik
isim Eğik olma durumu, eğim, yamukluk, meyil
- çekik gözlü
sıfat Gözleri şakaklara doğru gerilmiş olan, çekik göz"Çekik gözlü, çıkık elmacık kemikli ve seyrek bıyıklı bir zat olan bu adam Bünyamin'in babasıydı." - E. Şafak
- verevine
zarf Verev biçimi verilerek"İpek mavi yorgan, düzgün bir biçimde verevine katlanmış, yarı yarıya açık duruyordu." - E. Bener
- görüş noktası
- yana yatmak
- meyilli olmak
- eğikleşmek
- gerçekten ayrılma
- gerçeği çarpıtmak
- meyilli düzey
- yana yatmak, eğilmek, eğmek, eğimli olmak, meyilli olmak,
- eğri. slantingly
- kendi görüşüne göre anlatmak
- slantwise meyilli olarak
- verevine.