- gölge
isim Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık"Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" - H. E. Adıvar
- karanlık
isim Işık olmama durumu"Karanlıkta duyduğumuz çam kokularına artık yakınlaştığımız denizin rutubeti karışıyordu." - H. S. Tanrıöver
- kuyruk
isim Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ
- koruma
isim Korumak işi"Bütün oba sevdalıları korumanın sevinci, övüncü içindeydi." - Y. Kemal
- ruh
isim Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu
- şekil
isim Biçim
- hayal
isim Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya"Mustafa Kemal hayallerin değil hakikatlerin adamı idi." - F. R. Atay
- gölge düşürmek
bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak"Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" - H. E. Adıvar
- gölge gibi
varlığını belli etmeden, gizlice"Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" - H. E. Adıvar
- yarı karanlık
isim Alaca karanlık"Yarı karanlıkta kımıldayan bir ağaç dalı dahi insan muhayyilesinde hayaletler yaratmaya, korkulu heyecanlar uyandırmaya kâfidir." - M. Kaplan
- tayf
isim Görüntü, hayalet, ruh"Orada ezelî efsanelerini yaşayan binlerce tayf vardı." - Ö. Seyfettin
- eser
isim Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt"Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir." - Y. K. Beyatlı
- himaye
isim Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim"Henüz ana himayesine ne kadar muhtaç olduğunu görüyorum." - Y. Z. Ortaç
- iz
isim Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
- akış
isim Akma işi
- izlemek
-i Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek"Babam kaşları çatılmış, başını sallayarak izliyor bizi." - A. Ümit
- hayalet
isim Gerçekte var olmadığı hâlde bazen görüldüğü sanılan peri, hortlak vb. görüntüler"Gözümün önünden durmaksızın geçen bir hayalet var." - Y. Z. Ortaç
- karartmak
-i Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak"Güneş tenini karartmış."
- yansı
isim Bilgisayar veya tepegözle hazırlanan saydamın yansıtılmasıyla perdede ortaya çıkan görüntü
- gözcü
isim Gözlemleme veya gözetleme işini yapan kimse"Ama adam, gözcünün kendi gördüğünden daha fazlasını görmediğine emindi." - İ. O. Anar
- hüzün
isim Gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı"Morgun parlak mermer duvarlarında dağılan gölgemin hüzün verici bir görüntüsü var." - A. Ümit
- gölgelemek
-i Gölgeli duruma getirmek
- saye
isim Gölge
- gölgelendirmek
-i Gölge etmek, gölgeli yapmak"Saçları alnına dökülmüş, kirpikleri yanaklarını gölgelendirmişti." - A. İlhan
- dedektif
isim Suç sayılan bir işi veya bu işi yapanı ortaya çıkarmakla görevli kimse, hafiye, polis hafiyesi"En usta dedektifleri bile şaşkına çevirecek kadar dolaşık ve karışık bir olaydı." - Y. K. Karaosmanoğlu
- karartı
isim Karaltı"Ayın aksi içinden bir karartı geçiyordu." - Ö. Seyfettin
- Işığın (özellikle güneş ışığının) önünün kesildiği yerde meydana gelen karanlık.
- göIge
- resmin göIgeli yeri