- oyun
isim Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence"Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur."
- sebze
isim Genellikle pişirilerek yenen bitkiler veya bunların taneleri, göveri, göverti, sebzevat, zerzevat
- ortaya çıkarmak
delilleriyle göstermek, ispat etmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- ortaya koymak
herkesin görebileceği yere koymak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- ürün
isim Doğadan elde edilen, üretilen yararlı şey, mahsul
- mamul
sıfat Yapılmış, işlenmiş, imal edilmiş (eşya, yiyecek)
- eşya
isim Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesneler"Güçlük, ev bulmak ve eşyayı taşımak derdiyle başlar." - B. Felek
- sonuç
isim Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
- neden olmak
bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak"Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz?" - H. Taner
- sahneye koymak
tiyatro tiyatro eserini veya müzikal bir oyunu, metin, oyun, yorum, dekor, müzik vb. ögeleri birbiriyle uyumlu duruma getirerek sahne için uygulamak, oynamak, sahnelemek"Tiyatro yönetimi ve sahne düzeni her bakımdan ilkel, çağın koşullarına uygun olarak b
- meydana getirmek
olmasını sağlamak, oluşturmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- meydana koymak
yapıp ortaya çıkarmak, göstermek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- sonuç çıkarmak
matematik bir işlemi bitirip sonuca ulaşmak
- eser
isim Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt"Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir." - Y. K. Beyatlı
- göstermek
-i Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek"Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi."
- yönetmek
-i Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek
- yaratmak
-i, din b. (***) Allah, olmayan bir şeyi var etmek"Allah, mutlaka dünyayı kullarına sevdirmek için baharı yaratmış olacaktı." - Ö. Seyfettin
- vermek
-i, -e Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek"Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." - Ö. Seyfettin
- yapmak
-i Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." - Ç. Altan
- kurmak
-i Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." - F. R. Atay
- etmek
nsz Bir işi yapmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
- yetiştirmek
-i, -e Birini, bir şeyi gitmekte veya gitmek üzere olan bir kimse veya şeye ulaştırmak, ulaşmasını sağlamak
- inşa etmek
kurmak, yapmak"Köprü inşası."
- çıkarmak
-den Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- uzatmak
nsz Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak"Saç uzatmak. Tırnak uzatmak."
- mahsul
isim Ürün"Ankara'ya geldiği zaman Hacı Bayram'ı müritleriyle ovada mahsul toplarken görür." - A. H. Tanpınar
- hasılat
isim Ürün
- üretmek
nsz Aynı türden canlıları çoğaltmak"Minnacık bir kir, olduğu yerde durmuyor, dakikada üçe beşe katlanarak çoğalan mikroplar üretiyordu." - E. Şafak
- getirmek
-e Gelmesini sağlamak"Dün bir deri bir kemik hâlinde eve getirip bırakmışlar." - R. N. Güntekin
- zerzevat
isim, bitki bilimi Sebze"Bütün arkadaşlarıma incir, karpuz ve zerzevat ziyafeti verdim." - F. R. Atay
- imal etmek
ham maddeyi işleyerek bir mal üretmek
- ürün vermek
- dogurmak
- öndürmek, üretmek, yapmak, yetiştirmek, neden olmak,
- mahsul vermek
- çıkarmak üretmek