- tutam
sıfat Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan"Öksüzün cebindeki son tutam tütünü sardılar, sıra ile üçer nefes çektiler." - R. H. Karay
- tutam
isim, ekonomi Bankacılıkta kullanılan, borsada kota alabilmek için gerekli asgari şirket sermayesi veya pay, hisse, parti (II), lot
- ihtiyaç
isim Gereksinim"Ama unutmayalım ki tecessüslerimize yön veren ihtiyaçlarımızdır." - C. Meriç
- ele geçirmek
yakalamak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- tutuklama
isim Tutuklamak işi, tevkif"Muhalefeti ortadan kaldırmaya niyetli olan Damat Ferit Paşa'nın ilk işi bir sürü yeni tutuklamalar oldu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- çalmak
-i, -e Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - F. R. Atay
- aşırmak
-i, -den Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek
- sarmak
-i Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- yakalamak
-i Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak"Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay
- hırsızlık
isim Çalma, arakçılık"Bu hırsızlık yüzünden konakta sanki bir nevi hürriyet, müsavat, uhuvvet ilan edilmişti." - M. C. Kuntay
- acıtmak
-i Acılık vermek"Karabiber yemeği acıttı."
- vurmak
-e Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak"Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."
- araklamak
-i Çalmak, aşırmak
- kısmak
-i Sesi azaltmak, alçaltmak"Radyoyu biraz kısar mısın?"
- kavramak
-i Elle sıkıca tutmak"Çocuğu koltuk altlarından kavrayıp kaldırdı." - N. Cumalı
- sıkıntı
isim İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet"İçinin sıkıntısını ondan mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." - P. Safa
- yürütmek
-i Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
- tutuklamak
-i Kanun yoluyla hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatmak, tevkif etmek
- darlık
isim Dar olma durumu
- zaruret
isim Zorunluluk"Kültür hâkim olduktan sonra sanat ve hayat, mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor." - F. R. Atay
- sıkmak
-i Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak"Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor." - Ö. Seyfettin
- tutma
isim Tutmak işi"Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü." - R. H. Karay
- cimrilik etmek
cimrice davranmak, pintileşmek"Cimrilik tutkusuyla, oturmak için ucuzca, kötü bir ev arasanız bulamazsınız." - Ç. Altan
- çimdiklemek
-i Bir kimsenin etini başparmakla işaret parmağı arasında kıstırarak sıkıp acıtmak
- çimdik
isim Çimdikleme işi
- sıkıstırmak
- ağrı vermek
- sıkıştırıp acıtmak
- ıstırap vermek
- açlık veya ıstırap ile zayıflatmak
- cimrilik etmek.
- hırsızlık etmek
- icabında. take it with a pinch of salt ihti yatla dinlemek.
- kıstırmak, sıkıştırmak, çimdiklemek, acı vermek, sıkıp acıtmak, araklamak yürütmek, çimdik, tutam
- rüzgâra karşı gitmek
- çimdik tutam