-  eş isim Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri"Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun." - Ö. Seyfettin  
-  denk isim Yük hayvanlarının sağ ve soluna konulan iki yük parçasından her biri"Yükün bir dengi fasulye, bir dengi nohut."  
-  denk sıfat Ağırlık bakımından eşit olan  
-  soylu sıfat Doğuştan veya hükümdar buyruğuyla, bazı ayrıcalıklara sahip olan ve özel unvanlar taşıyan (kimse), asaletli, asil, kerim"Soylu kişidir, iyi bir öğrenim görmüştür, zekidir, yeteneklidir." - N. Cumalı  
-  gözetlemek -i Birine veya bir şeye gizlice bakmak, dikizlemek"Arkalarından bakarken birilerinin de beni gözetlediğini sandım bir an." - E. Şafak  
-  çıkmak -den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay  
-  akran isim Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, böğür, taydaş, öğür"Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı." - N. Cumalı  
-  emsal isim Benzer, eş, denk"Tarihte o ana kadar emsali görülmedik bir ticari kepazelik devri açılmıştı." - E. E. Talu  
-  taydaş isim Akran  
-  yaşıt isim Aynı yaşta olan kimselerden her biri"Sevim, yaşıtlarından boylu, inanılmayacak kadar çevik bir kızdı." - A. İlhan  
-  asilzade sıfat Soylu"Hiç kibar sınıfından, asilzade bir gencin oyuncu olduğunu gördünüz mü?" - P. Safa  
-  aristokrat sıfat Soylu erki yanlısı  
- lord
- küfüv
- tecessüsle bakmak
- eş düğüm
- "into" ile gözetlemek
- "out" ile aralıktan bakmak
- aralıktan bakmak
- bir delikten bakmak veya çıkmak
- eş, emsal, lord, asilzade, dikkatle bakmak
- ingiliz asılzadesi
- ingiliz asılzadesi.
- kanun önünde aynı haklara sahip olan kimse
- meslekdaş
- çıkmak.