- düzgün
sıfat Doğru ve pürüzsüz, muntazam"Ayşe çayı demlemiş, düzgün dilimlerle francala kesiyordu." - C. Uçuk
- yol
isim Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
- hudut
isim Sınır"Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben" - F. N. Çamlıbel
- kanun
isim, hukuk Yasa
- kanun
isim, müzik Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiş tellerden oluşan, tırnak adı verilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı"Kanunun ilk kez Farabi tarafından yapıldığı söylenir."
- sinir
isim, anatomi Duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet"Koket ruhu artık yüzünün sinirlerini idare etmiyordu." - R. N. Güntekin
- derece
isim Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe"Hukuk tahsilini Paris'te bitirmiş, birinci derece diploma almıştı." - Ö. Seyfettin
- eylem
isim Eyleme işi, fiil, hareket, aksiyon"Günler, düzenlenen eylemlerin baş döndürücü heyecanıyla hızla akıp geçiyordu." - A. Ümit
- ölçüm
isim Ölçme işi
- ölçü
isim Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme, mizan
- ölçek
isim Birim kabul edilen herhangi bir şeyin alabildiği kadar ölçü
- faaliyet
isim Canlılık, hareket"İstasyonda bir faaliyet vardı." - A. Gündüz
- ölçme
isim Ölçmek işi
- düzenli
sıfat Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam"Hele, düzenli giyim diye bir dertleri hiç yoktur." - S. Ayverdi
- boyut
isim Bir cismin herhangi bir yöndeki uzantısı
- buut
isim, matematik Boyut
- miktar
isim Bir şeyin ölçülebilen, sayılabilen veya azalıp çoğalabilen durumu, nicelik
- süzmek
-i Bir sıvıyı, içindeki katı maddelerden ayırmak için bez veya delikli bir kaptan geçirmek"Sütü süzmek."
- uydurmak
-i, -e Uymasını sağlamak"Gözlerini kilidi sökülmüş ve büyümüş anahtar deliğine uydurdu." - P. Safa
- mevzun
sıfat Biçimli, düzgün, oranlı, uyumlu"Mevzun vücut."
- karşılaştırmak
-i, -le Karşılaştırma işini yaptırmak
- ölçmek
-i En, boy, hacim, süre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seçilmiş bir birimle karşılaştırıp kaç birim geldiklerini belirtmek"Dükkânda arşınla kumaş ölçmekle ömür çürütemeyeceğimi söyledim." - N. Cumalı
- tedbir
isim Önlem
- had
isim Sınır, uç
- mertebe
isim Aşama, derece, rütbe"Bu sanatkârı bir yarım ilah mertebesine yükselten ne kuvvet ne de hususiyettir." - A. Ş. Hisar
- tartmak
-i Bir şeyin birim cinsten ağırlığını bulmak
- önlem
isim Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir"Fakat anladığına göre, bu önlemlerin hepsi de yetersiz kalmıştı." - A. Ağaoğlu
- hesaplama
isim Hesaplamak işi
- dikkatle bakmak
- ölçüsünü almak
- hadsiz
- kıymet biçmek
- mezur
- ölçülmüş
- ölçüsü olmak
- şiir vezni
- biri ile boy ölçüşmek. measure up to beklenilen nitelikte olduğunu ispat etmek. measuring rod ölçü değneği
- ek olarak. in some measure bir dereceye kadar
- hazırlıklı bulunmak. tape measure mezura
- her hangi bir ölçü sistemi
- hesapsız. measurement ölçü
- metre şeridi.
- son derece. full measure tam ölçü. for good measure fazladan
- sınırlanmış. measureless ölçüsüz
- yüz ölçümü değneği. measuring worm yeri ölçermiş gibi yürüyen bir cins tırtıl. measured ölçülü
- ölçü birimi
- ölçü, ölçü, ölçü birimi, ölçme aygıtı, ölçme jüyesi, miktar, ölçü, oran, derece, nispet, sınır, önlem, ölçmek, ölçüsünde olmak
- ölçüm.