- içine almak
kapsamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
- yer almak
bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- bakmak
-e Bakışı bir şey üzerine çevirmek"Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim" - C. S. Tarancı
- kaplamak
-i Her yanını örtmek, istila etmek"Her tarafı sessizlik kaplamış, ovalar, biten bir günün hüznü içinde susmuştu." - H. S. Tanrıöver
- sarmak
-i Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- kuşatmak
-i Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, abluka etmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek"Denize bakan yönü ile yan sınırlarını rüzgârı kesen sık kargılıklar kuşatıyordu." - N. Cumalı
- istemek
-i İstek duymak, arzulamak"İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi." - P. Safa
- bağlamak
-i, -e Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak"Gemiyi iskeleye bağlamak."
- karıştırmak
-i, -e Karışma işini yaptırmak
- kapsamak
-i İçine almak, sınırları içine almak, şamil olmak
- bulaştırmak
-i, -e Bulaşmasına yol açmak
- sokmak
-i İçine veya arasına girmesini sağlamak
- gerektirmek
-i Gerekli kılmak, icap ettirmek, istilzam etmek
- dalmak
-e Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek"O çirkin, kaba kunduralarla sıcak günde serin denize dalmışım gibi rahatladım." - A. Kutlu
- tabi kılmak
egemenliği altına almak, boyun eğdirmek, kendine uydurmak"Sanki bütün kamara, bütün halk, onlara tabi, onlara mahkûmdu." - P. Safa
- ihata etmek
çevirmek, çevrelemek, kuşatmak, sarmak
- içermek
-i İçine almak, içinde bulundurmak, ihtiva etmek"Düpedüz tehdit içeren yazıların sayısı da hayli kabarıktı." - E. Şafak
- ihtiva etmek
içine almak, içinde bulundurmak, içermek, kapsamak
- karışmak
-e İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek"Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı." - H. R. Gürpınar
- karışmış bulunmak
- garkolmak
- dahil etmek
- icap ettirmek
- duçar etmek
- karıştılrmak