- içine almak
kapsamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
- dayanak noktası
isim Yapılarda bir bölümün ağırlığını taşımaya yarayan öge
- destek
isim Bir şeyin yıkılmaması için konulan eğik veya düz dayak, payanda
- ayak diremek
bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak
- nüfuz
isim İçine geçme
- ele geçirmek
yakalamak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- elinde tutmak
kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- etki
isim Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir"Yaşadıklarını yazmanın böylesine bir etki yapabileceğinden hiç haberim yoktu." - A. Kutlu
- yardımda bulunmak
yardım etmek"Oğlunun yardım dileyen bakışlarını görmezden gelerek kahvaltı masasına oturdu." - E. Şafak
- konum
isim Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi, pozisyon"İnsanın tabii konumunu en uygun biçim içinde devam ettirme tavrı medeni bir yaşayış tuzağına düşmeden de gösterilebilir." - İ. Özel
- sabit olmak
bir şeyin varlığı, gerçekliği kesin olarak belli olmak
- saygı göstermek
saymak, değer vermek"İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - Y. Kemal
- hüküm
isim Yargı"Hükmü doğru ve pek de yerinde olamazdı." - F. R. Atay
- sahip olmak
mülkiyetinde olmak, elinde bulundurmak
- kendini tutmak
kendine hâkim olmak"Ankara Palas'ta kendisine dörtte üç oranında indirim yapılırdı." - Ç. Altan
- ileri sürmek
öne doğru yürütmek
- hapishane
isim Cezaevi"Ortada zaptiyesiyle, hapishanesiyle, hâkimleri, duruşmaları ile devlet kuvveti vardı, karşı durulamazdı." - T. Buğra
- engel olmak
önlemek, geciktirmek"Seçme ve aracılık işlevini yerine getiren dünyanın önünde ise öyle aşılması güç engeller yok gibi." - A. Ağaoğlu
- almak
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- dayanmak
-e Bir yere yaslanmak, kendini dayamak"Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." - M. Ş. Esendal
- inanmak
-e Bir şeyi doğru olarak benimsemek"Bizim şairlerimiz sanatın sanat için olduğuna inanırlar, başka bir ereği olabileceği akıllarına gelmez." - N. Ataç
- göstermek
-i Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek"Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi."
- kaldırmak
-i Bulunduğu yerden almak"Örtüyü masanın üzerinden kaldır."
- saklamak
-i Elinde bulundurmak, tutmak"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- sürmek
-i, -e Yönetip yürütmek, sevk etmek
- yakalamak
-i Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak"Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay
- düzenlemek
-i Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek"Odasını düzenledi."
- durdurmak
-i Durmasını sağlamak"Sızıntıları durdurmadan, bir önlem almadan ne diye bütün kitapları, eşyaları taşıdık ki!" - A. Ağaoğlu
- durmak
nsz Hareketsiz durumda olmak"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- yapmak
-i Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." - Ç. Altan
- etmek
nsz Bir işi yapmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
- çekmek
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
- ilerlemek
nsz Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak"Vapur durmadan düdük çalarak ilerliyordu." - H. E. Adıvar
- kavramak
-i Elle sıkıca tutmak"Çocuğu koltuk altlarından kavrayıp kaldırdı." - N. Cumalı
- direnmek
nsz Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek"Tek tük direnen çıktıysa da çürük yumurta gibi kısa zamanda eziliverdi." - K. Korcan
- tutmak
-i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin
- korumak
-i, -den Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek"Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." - O. S. Orhon
- yapışmak
nsz Yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak"Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..." - S. F. Abasıyanık
- teşhir etmek
göstermek
- iltizam etmek
keseneğe almak
- tutamak
isim Tutamaç"Viraj tutamağı."
- ambar
isim Genellikle tahıl saklanan yer"Asker ambarlarında buğday var." - H. E. Adıvar
- mecbur etmek
zorlamak"Biz toprağımızdan düşmanı atmaya mecburuz." - R. E. Ünaydın
- gecikme
isim Gecikmek işi, teehhür, rötar"Zaten gecikmemin sebebi evi aramak oldu." - P. Safa
- biriktirmek
-i Toplayıp yığmak
- tehir etmek
ertelemek
- tahammül etmek
dayanmak, katlanmak, kaldırmak
- devam ettirmek
başlanmış bir işi sürdürmek
- sürdürmek
-i Sürme işini yaptırmak"Parmaklıklara boya sürdürdü."
- taşımak
-i Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek"Hastayı ekseriya yakın kasabaya kadar sırtta taşırlardı." - S. F. Abasıyanık
- tutma
isim Tutmak işi"Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü." - R. H. Karay
- devam etmek
başlanmış bir iş sürmek
- durak
isim Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer"İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." - S. F. Abasıyanık
- muhafaza etmek
korumak, saklamak"Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti." - B. Felek
- içermek
-i İçine almak, içinde bulundurmak, ihtiva etmek"Düpedüz tehdit içeren yazıların sayısı da hayli kabarıktı." - E. Şafak
- alıkoymak
-i Bir süre için bir yerde tutmak"Bu yağlı kuyruğa herkes bir defa sarılmak, onu kendine çekmek, alıkoymak sevdasında idi." - E. E. Talu
- yetmek
nsz Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak
- bekletmek
-i Bekleme işini birine yaptırmak"Tam yirmi dakika beklettin beni." - M. C. Kuntay
- tutunmak
-e Tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak veya asılmak"Evinin bahçesinin kapısını açtım ve kapanmayan panjurlarına tutunarak odasına girdim." - M. Ş. Esendal
- tutuş
isim Tutma işi
- zapt etmek
zorla almak
- istiap etmek
içine almak, sığdırmak
- sintine
isim, denizcilik Geminin içinde en alt bölüm"Omurgası çürümüş, sintinesi su eden eski bir gemide gibi suları durgun bir limanın rıhtımına bağlanmıştır." - N. Hikmet
- süregelmek
nsz Başlangıcından beri aynı biçimde sürmek, devam etmek"Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz." - T. Uyar
- geçerli olmak
- arzetmek
- sığınacak yer
- bırakmamak
- salıvermemek
- tutmak, tutturmak, geride tutmak, kontrol altına almak, içine almak, almak, sahip olmak, elinde tutmak,
- araya mesafe koymak
- arkası kesilmemek
- ayrılmamak
- başını diktutmak
- doğru kalmak
- gemi ambarı
- geminin iç tarafı
- hakikate uygun görünmek
- istinatgah
- koyvermemek
- mağlup olmamak
- yaklasmamak
- ayrı tutma