- yüzü kızarmak
utanmak
- çok
sıfat Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı"Bana matematik çok kolay geldi." - F. R. Atay
- düz
sıfat Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan"Düz tahta."
- düz
isim Düz rakı
- zengin
sıfat Parası, malı çok olan, varlıklı, varsıl, variyetli, fakir, yoksul karşıtı"Hepsini birden istemek / Yersiz / Zamanı var / Biz zengin değiliz" - B. Necatigil
- renk
isim Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum"Birisi sütsüz çikolata renginde, uzun boylu, geniş omuzlu Amerikan boksörlerine benziyordu." - A. Gündüz
- ısınma
isim Isınmak işi"Isınmayı umarak başımı yastığa gömüyorum." - A. Ümit
- bol
sıfat İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı"Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." - P. Safa
- bol
isim Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
- hücum etmek
saldırmak"Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı / Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı" - Y. K. Beyatlı
- varlıklı
sıfat Zengin"Sinan, varlıklı bir ailenin çocuğu." - A. Ümit
- bereketli
sıfat Bol, verimli"Ey vatanın bağrı yanık bucağı / Hani senin bereketli hasadın" - M. E. Yurdakul
- paralı
sıfat Parası çok olan, zengin (kimse)
- kızarmak
nsz Kırmızı veya ona yakın bir renk almak"Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi." - P. Safa
- kızarma
isim Kızarmak işi
- kızartmak
-i Kızarmasına neden olmak"Güneş domatesleri kızarttı."
- kızartı
isim Kızarmış yer
- çıkıntısız
sıfat Çıkıntısı olmayan
- coşma
isim Coşmak işi, galeyan"Kadın bir izzetinefis coşmasına benzeyen öfke ile gözlerini açtı." - P. Safa
- dopdolu
sıfat Büsbütün dolu
- galeyan
isim Kaynama
- heyecan
isim Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu"Çıngırağın her çekilişinde ikisinin de heyecandan yürekleri ağızlarına geliyor." - M. Yesari
- kırmızılık
isim Kırmızı olma durumu, kızıllık"Bir iki gün sonra kollara ve omuz başlarına domates kırmızılığı çöker." - F. R. Atay
- mebzul
sıfat Bol, çok
- taşkınlık
isim Taşkın olma durumu
- floş
isim Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik
- sifon
isim Bir sıvıyı bir kaptan başka bir kaba aktarmaya yarayan, değişik uzunlukta iki kolu olan bükülmüş boru
- bir hizada
- aynı düzeyde
- hem yüz
- ateş hararet
- birden akmak
- düz bir şekilde
- kanatlanıp uçmak
- bol su ile temizlemek
- cebinde çok para taşıyan: bir seviyede
- heyecanlandırmak: akıtmak
- hislerin ilk coşkunluğuyla. flushed with victory zaferin verdiği şevk ve heyecanla dolu.
- poker oyununda aynı renkten olan bir el kağıt.
- sıcaklık. Her face was flushed. Yüzü kıpkırmızıydı. in the first flush of passion ilk heyecanla
- taze: bol
- yüzeyde tam
- yüzeyde tam.