- açık
sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- ekspres
isim Yalnız belirli duraklarda duran tren, otobüs veya gemi"Paris'e ekspres sabah altı buçukta hareket ediyordu." - S. F. Abasıyanık
- ekspres
sıfat Özel ulak"Ekspres mektup."
- özel
sıfat Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan, spesiyal"Aşçının özel yemeği."
- belli
sıfat Beli olan"Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?" - N. Araz
- belli
sıfat Bilinmedik bir yanı olmayan, malum"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar
- çabuk
sıfat Hızlı, müstacel, yavaş karşıtı"Yüreği ağzında, atabildiği kadar çabuk adımlarla o tarafa seğirtti ve çocuğun ardından koridora girdi." - E. Şafak
- kesin
sıfat Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç
- acele
sıfat Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi"Adam, acele adımlarla tekrar geri dönüyor, süratle merdivenlerden iniyor." - E. M. Karakurt
- dile getirmek
konuşturmak"Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." - Y. Z. Ortaç
- belli etmek
açıklamak, iyice görünür ve anlaşılır bir duruma getirmek"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar
- mahsus
sıfat Özgü"Kanun, gizli eşyayı bulmaya mahsus bir fal kitabı değildir." - N. F. Kısakürek
- mahsus
sıfat Duyulan, anlaşılan, hissedilen
- suratlı
sıfat Yüzü ...-yı andıran"Hatta bu kararlı ve aceleci hâliyle katil suratlı kahveciyi ürkütmeyi başardığı bile söylenebilirdi." - İ. O. Anar
- beyan etmek
bildirmek, söylemek, ileri sürmek, anlatmak
- hızlı
sıfat Çabuk, seri, süratli"Bir akşamüzeri her zamanki hızlı adımlarla geldi." - A. Kutlu
- tasvir etmek
betimlemek"Bugün bu saadet tasvirlerinin üstlerine birer siyah tül çekildi." - A. H. Müftüoğlu
- göstermek
-i Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek"Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi."
- katı
sıfat Sert, yumuşak karşıtı"Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." - F. R. Atay
- hususi
sıfat Özel"Kadıköy vapurunun hususi kamarasında, boyları birer metreyi aşmayan bir müvezzi kalabalığı kaynaşıyor." - N. F. Kısakürek
- anlatmak
-i, -e Bilgi vermek, izah etmek"Gece sabaha kadar düşündüğü şeyleri babasına da anlatmak isterdi." - P. Safa
- açıklamak
-i Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek
- betimlemek
-i Bir nesnenin, kendine özgü niteliklerini tam ve açık bir biçimde söz veya yazı ile anlatmak, tasvir etmek"Şair, bu kayığı bize şöyle betimleyecektir." - S. Birsel
- tıpkı
isim Bir şeyin eşi, benzeri, aynı
- tasarlamak
-i Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek, zihinde hazırlamak"Nasıl bir iş edinmeyi tasarladığını anlıyorum şimdi." - N. Hikmet
- sarih
sıfat Açık, kolay anlaşılır, belli, belirgin, belgin"Bu hıyanetin müşterek müteşebbislerine karşı, alınması lazım gelen vaziyet sarihtir." - Atatürk
- belirtmek
-i Açıklamak, tebarüz ettirmek"Üzüntülerini, kırgınlıklarını dudak büküp susarak belirtir." - N. Cumalı
- ifade etmek
anlatmak"Bu kitabın bende hazin bir intiba bıraktığını söylersem yanlış bir ifadede bulunmamış olurum." - A. H. Çelebi
- tanımlamak
-i Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek ve açıklamak, tarif etmek
- ambar
isim Genellikle tahıl saklanan yer"Asker ambarlarında buğday var." - H. E. Adıvar
- tarif etmek
tanımlamak"Tarife kalkma bizi / Ne şuyuz ne de buyuz / Adem denen denizi / Arayan birer suyuz" - E. B. Koryürek
- açık kesin süratli
- ekspres tren
- ekspresle
- gayesine uygun
- nakliye şirketi
- sürat postası
- sürat postası ile
- sürat sağlayan
- sıkıp çıkarmak