- açık
sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
- belli
sıfat Beli olan"Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?" - N. Araz
- belli
sıfat Bilinmedik bir yanı olmayan, malum"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar
- ayan
sıfat Belli, açık
- tabii
sıfat Doğada olan, doğada bulunan
- açıkça
zarf Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre"Artık açıkça mahallenin başına dert olmaya başlamış." - Y. N. Nayır
- aşikâr
sıfat Açık, apaçık, belli, meydanda"Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı." - E. Şafak
- belirgin
sıfat Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih"Sesindeki meydan okuyuş öyle belirgin ki ona iyi davrandığıma pişman olacağım neredeyse." - A. Ümit
- ortada
sıfat, spor Sonucu belli olmayan (karşılaşma)
- bariz
sıfat Açık, göze çarpan, belirgin"Halk arasında da keder ve sevinç diye iki bariz heyecan olduğuna inanmıştı." - P. Safa
- besbelli
zarf Açık bir biçimde"Açlığını kim duyar eğri ovaların, yanık dağların / Ölülerin duymadığı besbelli" - F. H. Dağlarca
- vazıh
sıfat Açık, aydın, belli
- apaçık
sıfat Çok açık, çok belirgin"Apaçık bir yalanla kızı yanından uzaklaştırıyordu." - H. R. Gürpınar
- sarih
sıfat Açık, kolay anlaşılır, belli, belirgin, belgin"Bu hıyanetin müşterek müteşebbislerine karşı, alınması lazım gelen vaziyet sarihtir." - Atatürk
- meydanda
sıfat Ortada, belli, açık, aşikâr"Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı." - Ö. Seyfettin
- sarahaten
zarf Açıkça, apaçık, açıktan açığa"Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı? / Darılmak âdeti bilmem ki çapkının naz mı?" - O. S. Orhon
- anlaşılan
zarf Anlaşıldığına göre, galiba, muhtemelen"Anlaşılan sen İstanbul'un acemisi olmalısın." - O. C. Kaygılı
- göze çarpan
- ortada olan
- anlaşılan.
- aşikar belli açık
- besbelli, açık, ortada, aşikâr
- dikkat çekici
- meydanda olan. evidently aşikar olarak