- yer tutmak
yer ayırmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- söz almak
konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak
- söz vermek
bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek
- iş vermek
birine yapacak iş göstermek"İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir." - S. F. Abasıyanık
- ilgisini çekmek
ilgisini, dikkatini ve merakını üzerinde toplamak, alaka duymak
- saldırmak
-e Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek"Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı." - H. C. Yalçın
- kullanmak
-i Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak"Parmaklarının arasındaki mendili eskiyinceye kadar kullandığın hiç oldu mu?" - H. C. Yalçın
- yakalamak
-i Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak"Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay
- çekmek
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
- bağlamak
-i, -e Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak"Gemiyi iskeleye bağlamak."
- meşgul
sıfat Bir işle uğraşan, iş görmekte olan"Belediye doktoru, kışın kimya tecrübeleri ile meşguldü." - S. F. Abasıyanık
- tutmak
-i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin
- çalıştırmak
-i, -e Çalışmasını sağlamak
- işgal etmek
bir yeri ele geçirmek"Çuhahane, bir kumaş fabrikasıydı, İstanbul'un işgali sırasında İngilizler yaktılar." - B. Felek
- bağlanmak
-e Bağlama işine konu olmak"Ceviz ağacının bir dalına bağlanmış salıncak, hafif hafif kıpırdanıyordu." - O. Pamuk
- ilgili
sıfat İlgilenmiş olan, ilgisi bulunan, alakalı, alakadar, müteallik"Demokrasiyle ilgili sorunlara tanık olmuş ve önemli dersler almıştı." - H. Topuz
- sürdürmek
-i Sürme işini yaptırmak"Parmaklıklara boya sürdürdü."
- taahhüt etmek
üstlenmek"Taahhüt işini ortağıma havale ettim." - A. Gündüz
- garanti etmek
bir şeyle ilgili olarak güvence vermek"Hatice'nin garantisi altında işini yürütmekten başka bir şeye bakmıyordu." - T. Buğra
- meşgul etmek
vaktini almak"Belediye doktoru, kışın kimya tecrübeleri ile meşguldü." - S. F. Abasıyanık
- dövüşmek
nsz Karşılıklı birbirini dövmek, vuruşmak"Öyle yiğitçe, öyle gözünü daldan budaktan sakınmadan dövüşmüş, atına binip oradan uzaklaşmıştı." - O. Kemal
- çarpışmak
-le Birbirine çarpmak, tokuşmak"Kompartımana girdi ve eşyalarını raflara koymaya çalışan Pervin'le çarpıştı." - H. E. Adıvar
- işe almak
iş yerinde çalıştırmaya başlatmak"İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir." - S. F. Abasıyanık
- ilgilendirmek
-i İlgisini çekmek, önem vermek"Oralı mıdır, değil midir, beni zerre kadar ilgilendirmez." - S. F. Abasıyanık
- nişanlanmak
nsz, -le Nişanlı duruma gelmek, adaklanmak
- birbirine girmek
karışmak"O zaman on dört paşa büyük, hudutsuz bir hayret içinde İzzet Paşa'nın sonra da birbirlerinin yüzüne baktılar." - N. S. Örik
- angaje etmek
- vaat etmek
- birbirine geçmek
- kendini adamış
- birbirine geçirmek
- vaat ettirmek
- birbirine tutturmak. engage in ile meşgul olmak.
- ilgili.
- verginle tutmak, çalıştırmak, işe almak, birbirine geçirmek, tutturmak, birbirine geçmek, saldırmak, hücum etmek