- temiz
sıfat Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı (I), pak, münezzeh, hijyen, hijyenik"Ayak basacak tek adımlık temiz yer yok." - A. Ağaoğlu
- taze
sıfat Bozulmamış, bayatlamamış olan"Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum." - Y. Z. Ortaç
- canlı
sıfat Canı olan, diri, yaşayan"Bütün canlıların kendilerini yarı baygın, uykulu, hareketsiz bir tembelliğe bıraktıkları saatler başlamıştı." - N. Cumalı
- soğuk
sıfat Isısı düşük olan, sıcak karşıtı"Bu el soğuktu ve titriyordu." - P. Safa
- yeni
sıfat Kullanılmamış veya az kullanılmış olan, eski karşıtı"Yeni giysi. Yeni ayakkabı."
- kesin
sıfat Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç
- kıvırcık
sıfat Küçük küçük kıvrımları olan"Amcam ise kıvırcık saçlı, biraz daha uzun, sağlam ve kalınca yapılı, yüz çizgileri çok güzel bir gençti." - A. Kutlu
- düzenli
sıfat Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam"Hele, düzenli giyim diye bir dertleri hiç yoktur." - S. Ayverdi
- hızlı
sıfat Çabuk, seri, süratli"Bir akşamüzeri her zamanki hızlı adımlarla geldi." - A. Kutlu
- katı
sıfat Sert, yumuşak karşıtı"Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." - F. R. Atay
- körpe
sıfat Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş (bitki), kart karşıtı"Körpe fidan."
- gevrek
sıfat Kolayca kırılıp ufalanan"Bazı taşlar çok gevrek olur."
- uyanık
sıfat Uyumamış, bidar"Uyuyor mu uyanık mı kestiremiyor, uykuyla uyanıklığın sınırlarını bulamıyordu." - A. İlhan
- bakımlı
sıfat İyi bakılmış, üzerinde iyi çalışılmış"Avludan atlar geçmeye başladı. Hepsi besili ve bakımlı idi." - T. Buğra
- serin
sıfat Az soğuk, ılık ile soğuk arası"Kuşluk vaktinin sıcağına rağmen bina loş ve serin." - R. H. Karay
- kırışık
sıfat Kırışmış olan"Söz tiyatroya gelince bu yaşlı sanatkârın kırışık yüzü birdenbire canlandı." - P. Safa
- buruşuk
sıfat Gerginliği, düzgünlüğü kalmamış, buruşmuş olan"Ama işin aslını öğrenince güldü, okşadı anacığının buruşuk yanaklarını." - N. Hikmet
- gevremek
nsz Kolay kırılır duruma gelmek
- gevretmek
-i Bir şeyin gevremesini sağlamak
- ayazlı
- gevrek, körpe, taze, yeni, gıcır gıcır, çabuk, tez, hızlı,
- kısmen yakmak. burned to a crisp yanıp kül olmuş. crispy kıvırcık: gevrek.