- beraber
zarf Birlikte, bir arada"Hayata beraber başladığımız / Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir" - C. S. Tarancı
- karşı
isim Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi"Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor." - H. E. Adıvar
- mahkûm
sıfat, hukuk Hükümlü"Müebbet hapse mahkûm bir suçlu."
- dolap
isim Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan kapaklı mobilya
- suçlu
sıfat Suç işlemiş, suçu olan (kimse), kabahatli, mücrim"Suçluların ani, delice hareketleri gizli kalabilirdi." - A. Gündüz
- aldatmak
-i Beklenmedik bir davranışla yanıltmak"Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi." - C. Meriç
- dolandırıcılık
isim Dolandırıcı olma durumu, ayyarlık"Bankaları büyük mikyasta kurulan dolandırıcılık dolabı sanırdı." - Ö. Seyfettin
- dolandırmak
-i Dolanma işini yaptırmak
- tutuklu
sıfat, hukuk Kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir yere kapatılan (kimse), tutuk, mevkuf"Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı." - O. Aysu
- tetkik etmek
incelemek"Galata lokantalarının yemekleri üzerine tetkikler yapmaya başlamış." - A. Rasim
- kandırmak
-i Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek"Beni kendisiyle yalnız bırakmaya ve geceyi beraber geçirmeye kandırmak istiyor." - E. İ. Benice
- okumak
-i Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmek"Bana umutsuz bir sesle son raporları okudu." - F. R. Atay
- yutturmak
-i, -e Yutma (I) işini yaptırmak veya yutmasını sağlamak
- aleyhtar
sıfat Karşı olan, karşıtçı
- aleyhte
- öntakı ile
- aleyhte çekit/kimse, kazık, üçkâğıt, mahkûm, tutuklu, kazıklamak, dolandırmak
- beraber.
- con spirito canlı olarak.
- dolandırıcılık.
- gemiyi yöneltmek
- tetkik etmek.