- bağlı
sıfat Bir bağ ile tutturulmuş olan"Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı." - Halikarnas Balıkçısı
- hudut
isim Sınır"Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben" - F. N. Çamlıbel
- sinir
isim, anatomi Duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet"Koket ruhu artık yüzünün sinirlerini idare etmiyordu." - R. N. Güntekin
- sıçrama
isim Sıçramak işi
- bağımlı
sıfat Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi
- sınırlı
sıfat Sınırı olan, bir sınırla ayrılmış olan, hudutlu
- düşkün
sıfat Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, âşıklı, tutkun"Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır." - H. E. Adıvar
- kayıtlı
sıfat Kaydı yapılmış, kayda geçirilmiş olan"İkili, on bir Arap atının kayıtlı olduğu bir koşuya konmuştu." - N. Cumalı
- sıçramak
-e Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek hızla yukarıya veya ileriye atılmak"Çocuk taştan taşa sıçrayarak gitti."
- fırlamak
nsz Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak"Çalgıcıların oğlu, elinde kenarları zilli kocaman bir tefle ortaya fırladı." - L. Tekin
- zıplamak
nsz Bir yere çarpıp yukarı fırlamak"İhtiyar profesörün elinde tuttuğu silindir, canlı bir mahluk gibi zıpladı." - F. R. Atay
- sıçrayış
isim Sıçrama işi"Bir sıçrayışta eyerin üzerine oturuverdi." - S. Kocagöz
- atılım
isim Atılma işi
- kuşatmak
-i Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, abluka etmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek"Denize bakan yönü ile yan sınırlarını rüzgârı kesen sık kargılıklar kuşatıyordu." - N. Cumalı
- sınırlamak
-i Sınırını çizmek, sınırını belirtmek veya belirlemek
- zıplama
isim Zıplamak işi"Eşyanın üstüne çıkıp basmaya, üstünde zıplamaya başladık." - A. Kutlu
- bağlamak
-i, -e Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak"Gemiyi iskeleye bağlamak."
- ciltli
sıfat Ciltlenmiş olan
- sekmek
nsz Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak"Evden yola, yoldan eve varabilmek için evvelce yerleştirilmiş iri kayalar üzerinde sekmek gerekirdi." - H. Taner
- sektirmek
-i Sekmesine sebep olmak"Suyun üstünde taş sektiriyor."
- sıçratmak
-i, -e Sıçrama işini yaptırmak
- ciltlemek
-i Kitaba cilt yapmak
- mecbur
sıfat Herhangi bir konuda yükümlü, bir şeyi yapmak zorunda olan"Biz toprağımızdan düşmanı atmaya mecburuz." - R. E. Ünaydın
- sekme
isim Sekmek işi
- zıplatmak
-i Zıplama işini yaptırmak, hoplatmak, sıçratmak
- ciltlenmiş
- fırlayış zıplama
- gitmeye hazır
- hemhudut olmak
- hudutlamak
- hudutlannı çizmek
- sıçrayarak gitmek
- bitişik olmak
- bitişik olmak.
- düşkün.
- geri tepme. at a bound bir hamlede.
- hareket halinde. homeward bound memleketine doğru yola çıkmış veya çıkmak üzere.
- mecbur. bound to win mutlaka kazanacak. bound up in bağlı
- sınırlar
- sınırlar.
- zıplatmak.