-
domuzdamı : isim Maden kuyularında, çökme tehlikesi olan yerlerde her yanı direklerle örülen boşluk
-
öküz damı : isim Öküzlerin barındırıldığı ahır
-
ısıdam : isim Hamam
-
dam aktarma : isim Damın kiremitlerini elden geçirip kırıklarını değiştirme
-
dam koruğu : isim, bitki bilimi Dam koruğugillerden, bir veya çok yıllık türleri olan, ılık iklimlerde yetişen otsu bir bitki (Sedum)
-
aş damı : isim Bazı bölgelerde yemek pişirilen yer, mutfak
-
dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı : yersiz ve saçma sözler karşısında söylenen bir söz"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
dam yandı, içindeki sıçan da (birlikte) yandı : "bu, büyük bir kayıp ancak eskiden yol açtığı rahatsızlık da sona erdi" anlamında kullanılan bir söz"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
dama çıkmak : cinsel istekleri artmak"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
damdan çardağa atlamak : hiçbir mantık bağı kurmadan konudan konuya geçmek"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
damdan düşen, damdan düşenin hâlini (veya hâlinden) bilir : "iyi bir durumdayken kötü duruma düşen kimse, başına aynı durum gelen kimsenin derdini iyi anlar" anlamında kullanılan bir söz"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
damdan düşer gibi : birdenbire ve yersiz olarak"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu
-
damdan düşercesine : birdenbire ve yersiz olarak"Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." - E. E. Talu