-
ağzından kapmak : birinin bildiği şeyleri, ustalıklı konuşmalarla ona sezdirmeden öğrenmek
-
ağzından lakırtı (veya laf) almak (veya çekmek) : karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek
-
ağzından lokmasını almak : birinin hakkı olan şeyi ondan almak
-
ağzından söz (veya laf veya lakırtı) eksik etmemek : o sözü sürekli söylemek
-
ağzından yel alsın! : ağzını hayra aç!
-
ağzını açacağına gözünü aç : dikkatsiz kişileri uyarmak için "dikkatli ol, uyanık ol!" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını açıp gözünü yummak : öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söylemek
-
ağzını aramak (veya yoklamak) : konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak
-
ağzını bağlamak : bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak
-
ağzını bıçak açmamak : üzüntüden söz söyleyemeyecek durumda olmak
-
ağzını bırakıp kıçıyla (veya bir tarafıyla) gülmek : alay ederek karşısındakine gülmek
-
ağzını bozmak : kaba sözler söylemek, küfretmek
-
ağzını burnunu çarşamba pazarına (veya çanağına) çevirmek : aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek
-
ağzını burnunu dağıtmak (veya kırmak veya parçalamak) : aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek
-
ağzını dilini bağlamak : birini konuşamaz duruma getirmek
-
ağzını havaya (veya poyraza) açmak : umduğunu elde edememek
-
ağzını hayra aç! : kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde "Tanrı korusun" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını kapamak (veya kilitlemek) : susmak, bir şey söylemek istememek
-
ağzını kiraya vermek : kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek
-
ağzını koklamak : niyetini ve durumunu öğrenmek istemek
-
ağzını kullanmak (veya satmak) : birinin söylediklerinin aynısını söylemek
-
ağzını mühürlemek : konuşmamak, susmak
-
ağzını öpeyim (veya seveyim) : sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel söyledin" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını sıkı (veya pek) tutmak : sır vermemek
-
ağzını toplamak : söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek
-
ağzını tutmak : boşboğazlık etmemek
-
ağzının içine baktırmak : sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek
-
ağzının içi yangın yerine dönmek : ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek
-
ağzının kâhyası olmak : birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak
-
ağzının kokusunu çekmek : birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek
-
ağzının mührü ile : oruçlu olarak
-
ağzının payını (veya ölçüsünü) almak : verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak
-
ağzının payını (veya ölçüsünü veya kayarını) vermek : verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek
-
ağzının perhizi yok : "ağzına geleni söyler" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzının tadını bilmek : güzel yemeklerden anlamak
-
ağzının suyu akmak : çok beğenip istemek, imrenmek
-
ağzıyla içmesini bilmek : sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak
-
ağzıyla kuş tutsa... : "ne yapsa, ne kadar çaba ve ustalık gösterse" anlamında kullanılan bir söz
-
ağız (veya ağzını) açmak : konuşmaya başlamak
-
ağız açtırmamak : çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak
-
ağız aramak (veya yoklamak) : öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak
-
ağız burun birbirine karışmak : dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak
-
ağız (veya ağzını) büzmek : dudak büzmek
-
ağız değiştirmek : önce söylediğini başka türlü anlatmak
-
ağız dil vermemek : konuşmamak, susmak
-
ağız eğmemek : birine minnet etmemek
-
ağız etmek : yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak
-
ağız kullanmak : duruma, ortama göre söz söylemek
-
ağız satmak : yüksekten atarak kendini övmek
-
ağız tamburası çalmak : sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak
-
ağız yapmak : birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek bir biçimde konuşmak
-
ağız yaymak : açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak
-
ağız yer, yüz utanır : "armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir ve mutlaka yapmaya çalışır" anlamında kullanılan bir söz
-
ağızda dağılmak : genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak
-
ağızda sakız gibi çiğnemek : bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak
-
ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın : "insanın kendi yararı her şeyden önemlidir" anlamında kullanılan bir söz
-
ağza alınmaz (veya alınmayacak) : söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür)
-
ağza almamak : anmamak, sözünü etmemek
-
ağza (veya ağızlara) düşmek : dedikodu konusu olmak
-
ağza tat, boğaza feryat : "miktarı çok az olan yiyecek" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı burnu yerinde : oldukça güzel, yakışıklı
-
ağzı çirişçi çanağı : ağzı acı ve kurumuş, zehir gibi olan
-
ağzı çirişçi çanağına dönmek : ağzı kuruyup acılaşmak
-
ağzı dili bağlanmak : herhangi bir sebeple konuşamaz olmak
-
ağzı dili tutulmak : konuşamamak
-
ağzı dolu dolu konuşmak : heyecanlı söz söylemek
-
ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur : "bir insanda bulunan eksiklikler, onun tutum ve davranışlarından belli olur" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı kilitlenmek : konuşamaz duruma gelmek
-
ağzı köpürmek : çok öfkelenmek
-
ağzı kulaklarına varmak : çok sevinmek
-
ağzı (veya ağzı dili) kurumak : susuz kalmak
-
ağzı kurusun : felaket dileğinde bulunanlara karşı kullanılan bir ilenme sözü
-
ağzı laf (veya lakırtı) yapmak : kolay konuşma yeteneği olmak
-
ağzı olan konuşuyor : "konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı oynamak : bir şeyler yemek
-
ağzı sulanmak : imrenmek
-
ağzı süt kokmak : çok genç ve toy olmak
-
ağzı teneke kaplı : çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse)
-
ağzı torba değil ki büzesin : "başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı var dili yok : "pek sessiz, kendi hâlinde" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı varmamak : söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek
-
ağzına almak : yemek, içmek
-
ağzına baktırmak : kendini zevkle dinletmek
-
ağzına biber sürerim (veya çalarım) : ayıp bir sözün söylenmemesi gerektiğini belirtmek için söylenen ihtar sözü
-
ağzına bir kemik atmak : birini küçük bir çıkarla susturmak
-
ağzına bir lokma koymamak : hiçbir şey yememek
-
ağzına bir parmak bal çalmak : birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak
-
ağzına bir zeytin verir, altına (veya ardına) tulum tutar : "yaptığı küçük iyiliklere karşılık büyük çıkar bekler" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzına burnuna bulaştırmak : bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak
-
ağzına etmek : haddini bildirmek
-
ağzına geldiği gibi : önünü sonunu düşünmeden
-
ağzına geleni söylemek : nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek
-
ağzına gem vurmak : susturmak, söyletmemek
-
ağzına kadar : boş yeri kalmayacak bir biçimde
-
ağzına kilit takmak (veya vurmak) : susmak
-
ağzına kira istemek : söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak
-
ağzına ... koymamak : bir şey yememek veya içmemek
-
ağzına layık : bir yiyeceğin çok lezzetli ve tatlı olduğunu söylemek için kullanılan bir söz
-
ağzına sağlık : bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü
-
ağzına sıçmak : birini çok kötü duruma sokmak
-
ağzına sürmemek : herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek
-
ağzına takılmak : bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylemek
-
ağzına taş almak : söze karışmayıp susmak
-
ağzına tıkmak : susturmak, konuşmasına engel olmak
-
ağzına verilmesini beklemek (veya istemek) : çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek
-
ağzına volta almak : denizcilik bir palanganın işlemesine engel olmak için palanganın ucundan çıkan halatı geçici olarak makaranın arasından geçirip sıkıştırmak
-
ağzına vur, lokmasını al : "yumuşak huylu kimseye her istenilen kolaylıkla yaptırılabilir" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzına yakışmamak : söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak
-
ağzına yüzüne bulaştırmak : bir işi kötü yapmak, becerememek
-
ağzında bakla ıslanmamak : sır saklamamak
-
ağzında büyümek : sevmediğinden veya içi almadığından bir yiyeceği yutamamak
-
ağzında yaş kalmamak : bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak
-
ağzından baklayı çıkarmak : baklayı ağzından çıkarmak
-
ağzından bal damlamak (veya akmak) : çok tatlı konuşmak
-
ağzından burnundan getirmek : huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak
-
ağzından çıkanı (veya çıkan sözü) kulağı duymamak (veya işitmemek) : sözlerini tartmadan söylemek
-
ağzından çıkmak : bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak
-
ağzından çıt çıkmamak : hiçbir şey söylememek
-
ağzından (söz veya lakırtı) dirhemle çıkmak : çok az veya zorla konuşmak
-
ağzından dökülmek : açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak
-
ağzından düşmemek (veya düşürmemek) : her zaman sözünü etmek, söylemek
-
ağzından girip burnundan çıkmak : türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak
-
ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme : "lehte konuşmuyorsun, hiç olmazsa aleyhte de konuşma" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzından inci saçmak : birbirinden güzel sözler söylemek
-
ağzından kaçırmak : istemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek