-
ağzı kara : sıfat Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı
-
ağzı pek : sıfat Ağzı sıkı
-
ağzı bir : sıfat Söz birliği etmiş
-
ağzı bozuk : sıfat Küfürbaz"Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu." - O. C. Kaygılı
-
ağzı büyük : sıfat Yüksekten konuşan, hava atan
-
ağzı havada : sıfat Çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın (kimse)
-
sarıağız : isim, hayvan bilimi Gölge balığıgillerden, ağzının içi sarı, büyük pullarla örtülü bir tür balık, denizgüzeli (Sciaena aquilla)
-
yüreği ağzında : zarf Korku ve heyecan dolu bir durumda"Sabahtan beri kamış kökünün içine sığınmış, yüreği ağzında, dokuz doğurarak şahinini bekleyişi.." - Y. Kemal
-
ağız ünsüzü : isim, dil bilgisi Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünsüz"b, c, ç, d, f, g, ğ, j, k, l, r, s, ş."
-
kapı ağzı : isim Kapının hemen yanı
-
ağzı kulaklarında : sıfat Çok sevinçli, mutlu (kimse)"Ağzı kulaklarında, ara sıra taksinin arka camından, taksinin peşi sıra koşan çocuklara bakıyor." - N. Hikmet
-
kol ağzı : isim Giysi kolunun uç bölümü
-
ağız dolusu : sıfat Ağzın alabileceği kadar"Bir boşalmaya, ağız dolusu boşalmaya, soyundan başlayarak boşalmaya isteğim var ki boşalamazsam patlayacağım." - N. Hikmet
-
ağız ünlüsü : isim, dil bilgisi Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünlü, ağızsıl ünlü
-
ağız kuşağı : isim, denizcilik Ahşap bir teknede küpeştenin hemen altındaki teknenin tümü boyunca uzanan en üst kaplama
-
halk ağzı : isim, dil bilimi Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine özgü olan konuşma dili
-
kurtağzı : isim, denizcilik Gemi ve sandallarda halatın geçmesi için teknenin kenarına tutturulmuş, açık ağız biçiminde metal parça
-
ağız tüfeği : isim Çocuklar arasında şakalaşmak amacıyla kullanılan, içindeki çekirdek, kâğıt parçası, leblebi vb. şeyler hızla üflenerek atılan, boru biçiminde bir oyuncak türü
-
yarım ağız : zarf Yarım ağızla"Sanki yarım ağız söylediğimi anlamış gibi bıyık altından gülerek şöyle bir süzüyor beni." - A. Ümit
-
kaynana ağzı : isim İleri geri veya yersiz konuşma, gereksiz dedikodu yapma"Yengeme bu kaynana ağzı yakışmıyor." - P. Safa
-
ağzı sıkı : sıfat Sır saklayan, ağzı pek, ketum"Terbiyeli, tedbirli, ağzı sıkı, aklı başında bir hizmetçi arıyorlar." - H. R. Gürpınar
-
tavşanağzı : isim, bitki bilimi Pembe renkli bir tür çiçek
-
çatal ağız : isim, coğrafya Delta
-
ağız bağı : isim, denizcilik Bir kancanın ağız bölümüne ince bir halatı birkaç kez sıkıca dolayarak oluşturulan çıkıntı
-
aslanağzı : isim, bitki bilimi Sıracagillerden, türlü renkte, güzel, kokusuz çiçekleri olan bir bitki, danaburnu
-
ağızotu : isim Topları ateşlemek için falyaya konulan ve barutun patlamasına sebep olan madde
-
yavruağzı : isim Kavuniçi ile pembe arası bir renk
-
ağız ağıza : zarf Ağzına kadar, tamamen"Ardiyeler ağız ağıza dolmuştu." - S. F. Abasıyanık
-
ağız alışkanlığı : isim Bir sözü sık sık kullanma durumu
-
ağız birliği : isim Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşma, söz birliği
-
ağız dalaşı : isim Tartışma"Marusa'yla adamın arasında bir ağız dalaşıdır başladı." - N. Hikmet
-
ağız değişikliği : isim Yenilen veya yenilecek yemeğin çeşidinde yapılan değiştirme
-
ağız kalabalığı : isim Birbirini tutmayan gereksiz sözler"Hem ellerindekilerini asıyor hem de ağız kalabalığıyla alt kata bir şeyler söylüyordu." - H. R. Gürpınar
-
ağız kavafı : isim Geveze
-
ağız kavgası : isim Tartışma
-
ağız kokusu : isim Ağız yolunda ve sindirim organlarında çeşitli rahatsızlıklardan dolayı oluşan koku
-
ağız nişanı : isim Yalnız sözle yapılan nişan
-
ağız şakası : isim Sözle yapılan şaka, dil şakası
-
ağız tadı : isim Ailede veya toplumda dirlik düzenlik, iyi geçinme, rahatlık, kemaliafiyet"Allah ağzımızın tadını bozmasın."
-
ağız tatsızlığı : isim Bir topluluk içindeki geçimsizlik, anlaşmazlık, huzursuzluk
-
ağız tütünü : isim Keyif için ağızda çiğnenen bir tütün türü
-
ağzı gevşek : sıfat Sır saklamayan, sır tutmayan (kimse)
-
ağzı kalabalık : sıfat Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse)"Ata bu yılışık ve ağzı kalabalık heriften hazzetmez." - A. İlhan
-
ağzı kenetli : sıfat Sır tutan, sır saklayan
-
ağzı kilitli : sıfat Sır saklayan"Ağzı kilitli halktan ve senden başka beni doğrulayan yok." - N. F. Kısakürek
-
ağzı pis : sıfat Sövmeyi huy edinmiş olan (kimse)
-
bayramlık ağız : isim "Kaba konuşmak, küfretmek" anlamlarında bayramlık ağzını açmak deyiminde geçen bir söz
-
dört yol ağzı : isim Dört yönden gelen yolların birleştiği kavşak"Dört yol ağzında fazla durmayalım, fazla tereddüt etmeyelim, bir tanesine sapıverelim." - P. Safa
-
düşman ağzı : isim Düşmanın uydurduğu söz
-
esnaf ağzı : isim Satıcıların müşteri çekmek için çarşı ve pazarda kullandıkları dil
-
külhanbeyi ağzı : isim Külhanbeyine yakışır biçimde konuşma, küllük ağzı"Deli eniştemizin lakırtıları külhanbeyi ağzı birtakım tabirlerle donanırdı." - A. Ş. Hisar
-
küllük ağzı : isim Külhanbeyi ağzı"Küllük ağzıyla konuşma, doğru anlat." - P. Safa
-
mide ağzı : isim, anatomi Yemek borusunun mideye açılan alt ucu
-
şoför ağzı : isim Şoförler arasında kullanılan ve kendilerine özgü deyim ve argoyu içeren konuşma tarzı
-
taşra ağzı : isim, dil bilimi Bir ülkede, yazı dilinin dayandığı belirli bir şehrin konuşması dışında kalan bölge ağzılarının her biri"Kapıcının taşra ağzıyla konuştuğu belli oluyordu."
-
tezgâhtar ağzı : isim Bir şeyi beğendirmek için fazlaca konuşma, gereksiz övme
-
yanardağ ağzı : isim, jeoloji Yanardağın tepesinde, yamacında veya eteğinde arka arkaya patlamalar ve püskürtmelerle oluşmuş koni biçiminde delik, krater
-
ağzından kapmak : birinin bildiği şeyleri, ustalıklı konuşmalarla ona sezdirmeden öğrenmek
-
ağzından lakırtı (veya laf) almak (veya çekmek) : karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek
-
ağzından lokmasını almak : birinin hakkı olan şeyi ondan almak
-
ağzından söz (veya laf veya lakırtı) eksik etmemek : o sözü sürekli söylemek
-
ağzından yel alsın! : ağzını hayra aç!
-
ağzını açacağına gözünü aç : dikkatsiz kişileri uyarmak için "dikkatli ol, uyanık ol!" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını açıp gözünü yummak : öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söylemek
-
ağzını aramak (veya yoklamak) : konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak
-
ağzını bağlamak : bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak
-
ağzını bıçak açmamak : üzüntüden söz söyleyemeyecek durumda olmak
-
ağzını bırakıp kıçıyla (veya bir tarafıyla) gülmek : alay ederek karşısındakine gülmek
-
ağzını bozmak : kaba sözler söylemek, küfretmek
-
ağzını burnunu çarşamba pazarına (veya çanağına) çevirmek : aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek
-
ağzını burnunu dağıtmak (veya kırmak veya parçalamak) : aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek
-
ağzını dilini bağlamak : birini konuşamaz duruma getirmek
-
ağzını havaya (veya poyraza) açmak : umduğunu elde edememek
-
ağzını hayra aç! : kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde "Tanrı korusun" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını kapamak (veya kilitlemek) : susmak, bir şey söylemek istememek
-
ağzını kiraya vermek : kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek
-
ağzını koklamak : niyetini ve durumunu öğrenmek istemek
-
ağzını kullanmak (veya satmak) : birinin söylediklerinin aynısını söylemek
-
ağzını mühürlemek : konuşmamak, susmak
-
ağzını öpeyim (veya seveyim) : sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel söyledin" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzını sıkı (veya pek) tutmak : sır vermemek
-
ağzını toplamak : söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek
-
ağzını tutmak : boşboğazlık etmemek
-
ağzının içine baktırmak : sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek
-
ağzının içi yangın yerine dönmek : ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek
-
ağzının kâhyası olmak : birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak
-
ağzının kokusunu çekmek : birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek
-
ağzının mührü ile : oruçlu olarak
-
ağzının payını (veya ölçüsünü) almak : verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak
-
ağzının payını (veya ölçüsünü veya kayarını) vermek : verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek
-
ağzının perhizi yok : "ağzına geleni söyler" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzının tadını bilmek : güzel yemeklerden anlamak
-
ağzının suyu akmak : çok beğenip istemek, imrenmek
-
ağzıyla içmesini bilmek : sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak
-
ağzıyla kuş tutsa... : "ne yapsa, ne kadar çaba ve ustalık gösterse" anlamında kullanılan bir söz
-
ağız (veya ağzını) açmak : konuşmaya başlamak
-
ağız açtırmamak : çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak
-
ağız aramak (veya yoklamak) : öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak
-
ağız burun birbirine karışmak : dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak
-
ağız (veya ağzını) büzmek : dudak büzmek
-
ağız değiştirmek : önce söylediğini başka türlü anlatmak
-
ağız dil vermemek : konuşmamak, susmak
-
ağız eğmemek : birine minnet etmemek
-
ağız etmek : yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak
-
ağız kullanmak : duruma, ortama göre söz söylemek
-
ağız satmak : yüksekten atarak kendini övmek
-
ağız tamburası çalmak : sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak
-
ağız yapmak : birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek bir biçimde konuşmak
-
ağız yaymak : açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak
-
ağız yer, yüz utanır : "armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir ve mutlaka yapmaya çalışır" anlamında kullanılan bir söz
-
ağızda dağılmak : genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak
-
ağızda sakız gibi çiğnemek : bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak
-
ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın : "insanın kendi yararı her şeyden önemlidir" anlamında kullanılan bir söz
-
ağza alınmaz (veya alınmayacak) : söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür)
-
ağza almamak : anmamak, sözünü etmemek
-
ağza (veya ağızlara) düşmek : dedikodu konusu olmak
-
ağza tat, boğaza feryat : "miktarı çok az olan yiyecek" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı burnu yerinde : oldukça güzel, yakışıklı
-
ağzı çirişçi çanağı : ağzı acı ve kurumuş, zehir gibi olan
-
ağzı çirişçi çanağına dönmek : ağzı kuruyup acılaşmak
-
ağzı dili bağlanmak : herhangi bir sebeple konuşamaz olmak
-
ağzı dili tutulmak : konuşamamak
-
ağzı dolu dolu konuşmak : heyecanlı söz söylemek
-
ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur : "bir insanda bulunan eksiklikler, onun tutum ve davranışlarından belli olur" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı kilitlenmek : konuşamaz duruma gelmek
-
ağzı köpürmek : çok öfkelenmek
-
ağzı kulaklarına varmak : çok sevinmek
-
ağzı (veya ağzı dili) kurumak : susuz kalmak
-
ağzı kurusun : felaket dileğinde bulunanlara karşı kullanılan bir ilenme sözü
-
ağzı laf (veya lakırtı) yapmak : kolay konuşma yeteneği olmak
-
ağzı olan konuşuyor : "konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı oynamak : bir şeyler yemek
-
ağzı sulanmak : imrenmek
-
ağzı süt kokmak : çok genç ve toy olmak
-
ağzı teneke kaplı : çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse)
-
ağzı torba değil ki büzesin : "başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı var dili yok : "pek sessiz, kendi hâlinde" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzı varmamak : söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek
-
ağzına almak : yemek, içmek
-
ağzına baktırmak : kendini zevkle dinletmek
-
ağzına biber sürerim (veya çalarım) : ayıp bir sözün söylenmemesi gerektiğini belirtmek için söylenen ihtar sözü
-
ağzına bir kemik atmak : birini küçük bir çıkarla susturmak
-
ağzına bir lokma koymamak : hiçbir şey yememek
-
ağzına bir parmak bal çalmak : birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak
-
ağzına bir zeytin verir, altına (veya ardına) tulum tutar : "yaptığı küçük iyiliklere karşılık büyük çıkar bekler" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzına burnuna bulaştırmak : bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak
-
ağzına etmek : haddini bildirmek
-
ağzına geldiği gibi : önünü sonunu düşünmeden
-
ağzına geleni söylemek : nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek
-
ağzına gem vurmak : susturmak, söyletmemek
-
ağzına kadar : boş yeri kalmayacak bir biçimde
-
ağzına kilit takmak (veya vurmak) : susmak
-
ağzına kira istemek : söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak
-
ağzına ... koymamak : bir şey yememek veya içmemek
-
ağzına layık : bir yiyeceğin çok lezzetli ve tatlı olduğunu söylemek için kullanılan bir söz
-
ağzına sağlık : bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü
-
ağzına sıçmak : birini çok kötü duruma sokmak
-
ağzına sürmemek : herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek
-
ağzına takılmak : bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylemek
-
ağzına taş almak : söze karışmayıp susmak
-
ağzına tıkmak : susturmak, konuşmasına engel olmak
-
ağzına verilmesini beklemek (veya istemek) : çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek
-
ağzına volta almak : denizcilik bir palanganın işlemesine engel olmak için palanganın ucundan çıkan halatı geçici olarak makaranın arasından geçirip sıkıştırmak
-
ağzına vur, lokmasını al : "yumuşak huylu kimseye her istenilen kolaylıkla yaptırılabilir" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzına yakışmamak : söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak
-
ağzına yüzüne bulaştırmak : bir işi kötü yapmak, becerememek
-
ağzında bakla ıslanmamak : sır saklamamak
-
ağzında büyümek : sevmediğinden veya içi almadığından bir yiyeceği yutamamak
-
ağzında yaş kalmamak : bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak
-
ağzından baklayı çıkarmak : baklayı ağzından çıkarmak
-
ağzından bal damlamak (veya akmak) : çok tatlı konuşmak
-
ağzından burnundan getirmek : huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak
-
ağzından çıkanı (veya çıkan sözü) kulağı duymamak (veya işitmemek) : sözlerini tartmadan söylemek
-
ağzından çıkmak : bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak
-
ağzından çıt çıkmamak : hiçbir şey söylememek
-
ağzından (söz veya lakırtı) dirhemle çıkmak : çok az veya zorla konuşmak
-
ağzından dökülmek : açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak
-
ağzından düşmemek (veya düşürmemek) : her zaman sözünü etmek, söylemek
-
ağzından girip burnundan çıkmak : türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak
-
ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme : "lehte konuşmuyorsun, hiç olmazsa aleyhte de konuşma" anlamında kullanılan bir söz
-
ağzından inci saçmak : birbirinden güzel sözler söylemek
-
ağzından kaçırmak : istemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek