-
dış ses : isim Sinema ve televizyonda görüntüsü olmayan kişiye ait söz
-
iç ses : isim, dil bilgisi Kelimenin ön sesle son sesi arasında kalan ses veya sesler
-
ön ses : isim, dil bilimi Kelimenin oluştuğu seslerden ilki
-
ses perdesi : isim, müzik Sesin alçak veya yüksek olması durumu
-
sesyayar : isim Sesleri radyo dalgaları aracılığıyla yayma aleti
-
sesyazar : isim Gramofon
-
ses aleti : isim Ses aygıtı
-
ses aygıtı : isim Sesin meydana gelmesi için gerekli olan aletler bütünü, ses aleti
-
ses bilgisi : isim, dil bilgisi Bir dilin seslerini boğumlanma noktaları, boğumlanma özellikleri vb. bakımlardan inceleyen dil bilimi kolu, fonetik
-
ses bilimi : isim Sözlü dilde, anlam ayrımı oluşturan yakın ses birimlerini, dil yapısı bakımından inceleyen dil bilimi kolu, fonoloji
-
ses birimi : isim, dil bilgisi Dildeki başka seslerle kurduğu ilişki yönünden belirlenen ayırıcı özelliği bulunan ses ögesi, fonem
-
ses dalgaları : isim, fizik Titreşim etkisiyle cisimlerde oluşan dalgalar
-
ses değişmesi : isim, dil bilgisi Dilde kendiliğinden veya bir etkenle oluşan ses başkalaşması: jilet > cilet, kaçtı > kaştı, Necdet > Nejdet gibi
-
ses duvarı : isim, fizik Havada ses hızına yakın bir hızla hareket eden bir cismin oluşturduğu aerodinamik olayların tümü
-
ses düşmesi : isim, dil bilgisi Kelimede bir sesin kaybolması: ısıcak > sıcak, ısıtma > sıtma gibi
-
ses kakışması : isim, edebiyat Ses uyumsuzluğu
-
ses kuşağı : isim, sinema Üzerinde bir veya birkaç ses yolu bulunan kuşak
-
ses organları : isim, anatomi Sesi çıkarmaya yarayan organların bütünü
-
ses seda : isim Haber, iz, alamet, belirti
-
ses soluk : isim Patırtı, gürültü
-
ses telleri : isim, anatomi Gırtlak duvarında her iki tarafta bulunan ve arasından geçen havanın titreşmesiyle sesin oluşmasını sağlayan organlar
-
ses türemesi : isim, dil bilgisi Bir sözün aslında bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün sonradan türemesi: urmak > vurmak, hükm > hüküm gibi
-
ses uyumsuzluğu : isim, edebiyat Bazı sözlerde, söz öbeklerinde, boğumlanma yerleri aynı veya birbirine yakın seslerin tekrarlanması sonucu söyleyişin güçlüğe uğraması, kulağı rahatsız etmesi, kakışma, ses kakışması, tenafür, kakofoni
-
ses uyumu : isim, dil bilgisi Ünlü ve ünsüz uyumu
-
ses yitimi : isim, tıp (***) Ses tellerinin çeşitli sebeplerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıp yok olması, afoni
-
ses yönetmeni : isim Radyo ve televizyon yayınlarında ses düzenini sağlamakla görevli kimse, tonmayster
-
alçak ses : isim Hafif çıkarılan ses
-
çatal ses : isim İki perdeden çıkar gibi olan ve kulağı tırmalayan ses
-
çatlak ses : isim Pürüzlü, bozuk ses"Bir zurna gibi duyulan çatlak sesiyle âlemi çekiştirir." - A. Ş. Hisar
-
ince ses : isim, fizik Titreşim sayısı çok olan ses, tiz ses, yüksek ses
-
kalın ses : isim, fizik Titreşim sayısı az olan ses, alçak ses
-
pes ses : isim Kalın perdeden çıkarılan ses
-
radyofonik ses : isim Radyoda konuşma yapmaya uygun ses"Birbirine teğet geçmiş iki acılı yaşamın öyküsü radyofonik seslere dönüşür." - S. İleri
-
son ses : isim, dil bilgisi Bir kelime veya hecenin sonundaki ses
-
tiz ses : isim, müzik İnce ses
-
yanık ses : isim Dokunaklı ses
-
yüksek ses : isim Uzaktan işitilecek nitelikte ses
-
çevir sesi : isim Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses, sinyal"Bir kere daha telefona sarıldı. Bu defa çıtırtılı bir sessizlik, bir türlü gelmek bilmeyen çevir sesi." - A. İlhan
-
göğüs sesi : isim, müzik Kafa veya genizden gelmeyen gür ve açık bir biçimde çıkarılan ses
-
kafa sesi : isim Diyafram yoluyla itilen havanın sesi oluşturduktan sonra sinüslerde yankı yaptırılmasıyla elde edilen ses
-
mağara sesi : isim Derin, boğuk ve korkmuş vurgulu ses
-
ses çıkarmamak (veya etmemek) : bir şeyi hoş görerek karşı çıkmamak, itiraz etmemek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
ses çıkmamak : haber gelmemek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
ses getirmek : yaptığı işle, söylediği sözle dikkatleri çekmek ve kitleleri harekete geçirmek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
ses etmek : isim seslenmek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
ses kesilmek : ses, artık duyulmamak"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
ses vermek : herhangi bir sesi çıkarmak"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
sesi ayyuka çıkmak : çok yüksek sesle bağırmak"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
sesini çıkarmamak : bir şey üzerindeki düşüncesini söylememek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
sesini kesmek : söylemekteyken susmak"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
sesini kısmak : sesini alçaltmak"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay
-
sesini yükseltmek : yüksek, öfkeli bir sesle söylemek"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay