-
münasebet almak : uygun düşmek"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebet düşmek : uygun bir durum ortaya çıkmak"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebet kurmak : iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebete girmek : tanışma yolu açmak, ilişki kurmak"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebeti düşmek : sırası gelmek"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebetini getirmek : sırasını getirmek"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk
-
münasebette bulunmak : ilişkisi olmak"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım." - Atatürk