-
iz sürmek : izlemek, arkasından gitmek, takip etmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
iz bırakmak : etkisini kalıcı duruma getirmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izi belirsiz olmak : iz bırakmadan ortadan çekilmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izi silinmek : ortadan yok olmak, kaybolmak"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izinden yürümek : birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izine dönmek : bir karar veya yargıdan geri dönmek, bir karardan vazgeçmek, rücu etmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izine düşmek : av hayvanlarının, gittiği yolu izleyerek arkalarından gitmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izine uymak : düşünce ve davranışlarını benimsemek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
-
izini kaybetmek : bir kimse hakkında bilgi alamamak"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık