-
eteğine eğri : sıfat İffetsiz, kötü (kadın)
-
iç etek : isim Kadınların giysi altına giydikleri etek, jüpon
-
eteği temiz : sıfat İffetli, namuslu (kadın)
-
damak eteği : isim, anatomi Damağın kemiksiz ve yumuşak olan arka bölümü
-
etekserpen : sıfat Kıyafeti toplu olmayan, pasaklı
-
etek bağı : isim Kadınların iç giysilerinin çarşaf altından görünmemesi için bellerine bağladıkları ince kuşak
-
etek belde : sıfat Bir işi yapmaya hazır olan
-
etek bezi : isim Kundak çocuklarının belden aşağısına sarılan bez
-
etek dolusu : sıfat Pek çok, bol bol, alabildiğince fazla
-
etek etek : zarf Bol bol, pek çok
-
etek kiri : isim Yolsuz ilişki
-
etek pisliği : isim Yasal olmayan, yolsuz ilişki
-
etek taşı : isim Alaturka tuvalette taşın arka bölümü
-
eteği arı : sıfat Namuslu, iffetli
-
eteği belinde : sıfat Kıvrak ve hamarat (kadın)"Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor." - H. Taner
-
eteği düşük : sıfat Pasaklı veya düşkün (kadın)
-
eteğine pis : sıfat Aşırı cinsel arzu duyan, şehvetli, tatmin olmayan
-
eksik etek : isim Kadın
-
maksi etek : isim Boyu topuklara kadar uzanan etek, maksi
-
midi etek : isim Boyu diz kapağını örten veya diz kapağından üç dört santim kadar aşağı inebilen etek
-
mini etek : isim Boyu diz kapağından yukarıda olan, çeşitli kısalıkta etek
-
uzun etek : isim Etek boyu dizin altında olan giysi, maksi
-
üç etek : isim Genellikle köylü kadınlarının giydiği üç ayrı etekten oluşmuş özel bir giysi
-
çatı eteği : isim Çatının, binanın dış duvarlarını aşan, yağışlara karşı duvarın en üst bölümünü koruyan dışa uzanmış kısmı
-
dağ eteği : isim, coğrafya Dağ yamacının alt bölümü"Gece boyunca kırlarda yürüdü, dere tepe düz gitti ve bir dağın eteğine geldi." - İ. O. Anar
-
etek açmak : kadın, cinsel arzusunu belirtmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etek öpmek : yaltaklanmak, dalkavukluk etmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etek silkmek : el etek çekmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etek takmak (veya giymek) : erkek ar, namus, erdem vb. özellikleri bulunmayan duruma düşmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğe varmak : yardım istemeye gitmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteği ayağına dolaşmak : eli ayağı dolaşmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteği kirlenmek : kadının namusuna dokunulmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğinde namaz kılınmak : içi dışı çok temiz kişi olmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğindeki taşı dökmek : bütün bildiklerini açıklamak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğinden ayrılmamak : peşini bırakmamak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğinden el çekmek : etliye sütlüye karışmamak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğini başına atmak (veya sarmak) : birini azarlamak, onur kırıcı sözlerle suçlamak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğini çekmek : günah sayılan işlerden uzak durmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğini tutmak : yardım istemek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğine düşmek (veya sarılmak) : yalvarıp yakarmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğine yapışmak (veya sığınmak) : birinin koruyuculuğu altına girmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğini toplamak : birinin derli toplu olmasını sağlamak, birini düzenli yaşatmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteğiyle mum söndürmek : uygun olmayan biçimde iş yapmak, sakar olmak, üstünkörü davranmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etekleri tutuşmak : çok telaşlanmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etekleri uzamak : yanlışları düzeltmek, ayıbını kapatmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
etekleri zil (veya ıslık veya çalpara) çalmak : çok sevinmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteklerini indirmek : üzerine düşen görevi yerine getirmek"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin
-
eteklerini toplamak : düzenli, temiz veya namuslu olmak"Sevim'in eteği bir dikene takılıp yırtılmış, beyaz potinleri çamura batmıştı." - R. N. Güntekin