- öz
isim, felsefe Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı"Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti." - H. Taner
- öz
sıfat Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan"Size öz evladım gibi davranacağım." - A. Kulin
- öz
isim Dere, çay
- hesap
isim Aritmetik
- doruk
isim Dağ, ağaç vb. yüksek şeylerin tepesi, en yüksek yeri, zirve, şahika"Dağ doruğu gibi yüce, pembemsi bir kaya yükseldi iskelemizde." - A. Erhat
- sonuç
isim Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
- toplama
isim Toplamak işi"Bu nurani adamın sözleri dağılan içimi toplamama yardım etti." - K. Bilbaşar
- tutar
isim Nicelik bakımından bir şeyin bütünü
- miktar
isim Bir şeyin ölçülebilen, sayılabilen veya azalıp çoğalabilen durumu, nicelik
- toplamak
-i Bir araya getirmek"Şairin bütün eserlerini, bütün hatıralarını toplayacak." - O. S. Orhon
- toplam
isim, matematik Toplama işleminin sonucu, mecmu, yekûn
- hulasa
Hukuk, özet
- varmak
-e Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak"Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?" - İ. Özel
- özet
isim Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke, ekspoze"Gelinmesi gereken yere korkmadan, ödün vermeden hatasıyla sevabıyla gelmek. İşte bir serüvenin özeti." - T. Uyar
- yekun
Hukuk, toplam
- cemi
sıfat Bütün, hep
- kısacası
zarf Kısa söylemek gerekirse, sözün kısası, elhasıl, velhasıl, hasılıkelam"Bir kimse, doktor, avukat, yargıç, kunduracı, kısacası ne iş görürse görsün, gerekli sanat eğitiminden yoksunsa gördüğü işin önemini kavrayamaz." - N. Cumalı
- meblağ
isim Para miktarı, tutar
- mecmu
sıfat Bir araya getirilmiş, toplanmış, bütün, hep
- en fazla miktar
- hulasa etmek
- işlem, problem, meblağ, tutar,