- kur
isim, ekonomi Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri"Resmî kura göre doların değeri yeniden ayarlandı."
- kur
isim Karşı cinse ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma
- takım
isim Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı, ekipman
- mahkeme
isim, hukuk Bir yargıçtan veya bazen savcı ve yargıçlardan oluşan bir kurulun, yargı görevini yerine getirdikleri yer, yargı yeri, yargıevi, mahkeme kapısı"Mahkemenin elinde bu iddiaları yalanlayacak bir belge yoktu." - T. Buğra
- hoşuna gitmek
beğenmek"Gelmiş o yaylanın baharı / Öter bülbüller hoştur avazı" - Âşık Veysel
- dava
isim, hukuk Korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma
- işini görmek
görevini yapmak"İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir." - S. F. Abasıyanık
- iyi gitmek
bir iş yolunda olmak"Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." - F. R. Atay
- elbise
isim Giysi"Üzerinde hafif elbiseler vardı, başı kavuksuzdu." - A. Kabaklı
- takım elbise
isim Ceket ve pantolondan oluşan giysi, takım
- uygun gelmek
yakışmak, yaraşmak"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." - İ. O. Anar
- uygun olmak
isabetli, yerinde olmak"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." - İ. O. Anar
- kıyafet
isim Giysi"Bu çelişki, kıyafetinin seçimi konusunda onu çıkmaza sokuyordu." - N. Bezmen
- giysi
isim Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, kıyafet, esvap, libas, urba"Hanımlar tatil köylerinde son moda giysiler giyiyorlar." - Ç. Altan
- almak
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- uydurmak
-i, -e Uymasını sağlamak"Gözlerini kilidi sökülmüş ve büyümüş anahtar deliğine uydurdu." - P. Safa
- istek
isim Bir şeye duyulan eğilim, arzu, şevk"Yanıma yaklaşan gölge, o eski şarkıyı gerçek bir istekle tekrarlıyordu." - Ç. Altan
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- uymak
-e Ölçüleri birbirini tutmak"Ayakkabı ayağına iyi uydu."
- yakışmak
nsz Güzel durmak, iyi gitmek, yaraşmak, uygun gelmek"Önden yandan nasıl durduğunu, yakışıp yakışmadığını gözden geçirecek." - M. Ş. Esendal
- memnun etmek
bir kimseyi sevindirmek, ona kıvanç vermek"Ben yine memnunum senden evladım / Sana ben bu bapta kusur bulmadım" - E. B. Koryürek
- yaraşmak
nsz Yakışmak, uymak"Gözlerim koyu olduğu için kuyruklu sürme, bana pek yaraşır." - S. M. Alus
- duruşma
isim, hukuk Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, murafaa"Ortada zaptiyesiyle, hapishanesiyle, hâkimleri, duruşmaları ile devlet kuvveti vardı, karşı durulamazdı." - T. Buğra
- kovuşturma
isim, hukuk Kovuşturmak işi, takibat, takip"Zimmet, ihtilas, irtikâp suçları hakkında açılan kovuşturmalar da bu arada durdurulacak mıdır?" - N. Cumalı
- kostüm
isim Ceket, pantolon ve bazen de yelekten oluşan erkek takım giysisi
- tayyör
isim Ceket ve etekten oluşan kadın giysisi"Tayyörü, pardösüsünü büküp koluna alışı, çantasından para çıkarışı başka türlüydü." - N. Meriç
- döpiyes
isim Etek ceketten oluşan iki parçalı kadın giysisi
- hukukî ihtilaf
Hukuk, İçerisinde suç barındırmayan, ceza soruşturmasına konu olmayan çekişme.
- mayo
isim Genellikle denize girerken ten üzerine giyilen, vücudun gerekli kısımlarını sıkıca örten giysi
- Müzik-Dans, 1- 16. Yüzyılda bir yandan halk arasında, öte yandan saraylarda gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlayan dans parçaları demeti. Sanat müziği sınırları içinde yer edinmiş, 17. ve 18. yüzyıllar boyunca başlıca çalgı müziği ortamı ve sonat biçiminin öncüsü olmuştur. Allemande, Courante, Gavotte, Rigaudon, Loure, Passepied, Chaconne süitlerde rastlanan başlıca danslardır.
2- Aynı tonda sıralanmış, çalgısal ortam için yazılmış, dans demeti. Demet. Suite (İng.). Partita (Alm.). - Turizm ve Otelcilik, Birbirine açılan odalardan oluşan otel dairesi.
- kabul etmek
- ayakta durmak
- uyum sağlamak
- dava hukuk davası
- hukukî anlaşmazlık
- iskambilde takım
- takım elbise tayyör
- takım elbise, belli amaçla kullanılan giysi, takım, iskambilde takım, dava, işine yaramak, memnun etmek, uymak, uygun olmak, uymak, uygun olmak, yakışmak
- uymak olmak
- yasal anlaşmazlık