- çok
sıfat Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı"Bana matematik çok kolay geldi." - F. R. Atay
- pek çok
sıfat Yeterinden fazla, bir hayli"Ona hayran olanlarımız pek çok fakat ne yazık ki onu hakkıyla okumuş ve anlamış bulunanlarımız pek azdır." - İ. A. Gövsa
- için
edat Amacıyla, maksadıyla"Ukalalık yapmamak için bütün gayretine rağmen yine de o düşündüğünü yapmıştı." - S. F. Abasıyanık
- sol
sıfat Vücutta kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı"Sol el. Sol kulak."
- sol
isim, müzik Gam dizisinde fa ile la arasındaki ses
- sol
isim Peru para birimi
- şu kadar
şunca"Bu parayı da şu adrese gönderiver." - A. Kutlu
- doğru
sıfat Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı
- şöyle
zarf Şunun gibi, şuna benzer biçimde
- bu yüzden
zarf Bundan dolayı"Bu yüzden kuruyordu o birbirinden leziz mezelerle, iştah açıcı yemeklerle donatılmış rakı masalarını." - E. Şafak
- bu kadar
yaklaşık"Hiçbiri bu çocukların eline su dökemez." - A. Ümit
- ayni
sıfat Gözle ilgili
- böyle
sıfat Bunun gibi, buna benzer"Böyle bir teklifi kabul edeceğini sanmıyorum." - A. Ümit
- yeter
sıfat İhtiyacı karşılayacak kadar olan, kâfi
- sonra
zarf Daha ileri bir zamanda, müteakiben, önce karşıtı"Önce parasız temsiller verilirken sonra paralı verilmeye başlandı." - M. And
- o hâlde
zarf Demek oluyor ki, öyleyse
- ve
Türk alfabesinin yirmi yedinci harfinin adı, okunuşu
- ve
bağlaç İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan söz"Galiba bir vehme kapılıyorum ve galiba bir hastalık beynimi kemiriyor." - A. Gündüz
- öylesine
zarf Aşırı bir biçimde, fazla, o kadar çok, o derece"Yüreğimizdeki uygarlaşma ateşi öylesine harlı yanıyordu ki hatalarımızı görmüyorduk." - A. Kulin
- evet
edat "Öyledir" anlamında kullanılan bir doğrulama veya onaylama sözü, olur, oldu, peki, tamam, ya, beli, ha, he"Evet, bu bahsin en canlı noktası buradadır." - Y. K. Beyatlı
- öyleyse
zarf O hâlde
- de
Türk alfabesinin beşinci harfinin adı, okunuşu
- ki
bağlaç Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlayan bir söz
- öyle
sıfat Onun gibi olan, ona benzer"Ben öyle bir şey demedim." - R. H. Karay
- o kadar
çok fazla"O kış, önceki kışlardan daha az üşüdüm." - N. Cumalı
- dolayısıyla
zarf Dolaylı olarak, doğrudan ilgili olmayarak"Dolayısıyla onun da ne düşündüğünü anlamış olduk."
- binaenaleyh
zarf Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun için, bunun üzerine"Binaenaleyh, bu koruma tedbiri pazarda değil kesiş mahallinde yapılır." - N. Hikmet
- böylece
zarf Tam böyle, bu biçimde"Kadın, böylece ona bir teyze yakınlığı göstermişti." - H. E. Adıvar
- kâfi
sıfat Yeterli, yetecek ölçüde olan"Yalnız güzellik adi bir zevk kadını için bile kâfi değildir." - H. C. Yalçın
- kadar
edat Ölçüsünde, derecesinde"Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar da genç işidir." - S. F. Abasıyanık
- demek
nsz Söylemek, söz söylemek"Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." - B. Felek
- sonraları
zarf Sonraki zamanlarda"Sonraları herkes kondusuna ayrı bir işaret koydu." - L. Tekin
- e
ünlem (e:) Başına getirildiği cümledeki kavrama göre çeşitli tonlar alarak birtakım duygular anlatan bir söz"E, artık bu söze diyecek yok!"
- yani
bağlaç "Demek oluyor ki" anlamlarında bir söz"Rıza Efendi de belki bu yüzden yani perde niçin açılmıyor diye sinirleniyor." - T. Buğra
- güya
zarf Sözde, sanki"Onlara çaktırmadan güya konuştuklarımızı yazıyorum." - A. Gündüz
- sanki
zarf Farz edelim ki, güya"Sanki toprak altına diri diri gömülen benim." - A. Ağaoğlu
- öylelikle
zarf Bu biçimde, en sonunda"Öylelikle güçlükler ortadan kalkar."
- [Nedeni belirtilmemiş bir sonucu sunan bir ilgeç olarak kullanılır ]
- da
- bu nedenle
- bunun için
- bu şekilde
- demek ki
- öyle, o kadar, bu kadar, o derece, böyle, şöyle, bu yüzden, bu nedenle, demek
- bu cihetle
- bu münasebetle
- bu suretle
- müddetçe
- pek iyi
- pek âlâ
- öyle ki
- şartı ile