- kesinti
isim Kesilen parça, kırpıntı"Gerçi çeviri kitaplarda, çevirilerin özensizliği, kesintiler hoş görülecek gibi değil." - A. Ağaoğlu
- parça
isim Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey"Yolun bu parçası bozuk."
- atık
isim Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde
- müsveddelik kâğıt
isim Karalama için kullanılan kâğıt
- artık
sıfat İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
- kavga
isim Düşmanca davranış ve sözlerle ortaya çıkan çekişme veya dövüş, münazaa"O zamanlar kavga etmeyi bilmek bizim için çok önemliydi çünkü kavga yaşam biçimimizdi." - A. Ümit
- ağız dalaşı
isim Tartışma"Marusa'yla adamın arasında bir ağız dalaşıdır başladı." - N. Hikmet
- kavga etmek
birbiriyle atışmak, dövüşmek"O zamanlar kavga etmeyi bilmek bizim için çok önemliydi çünkü kavga yaşam biçimimizdi." - A. Ümit
- paçavra
isim Eskimiş bez veya kumaş parçası, çaput"Gemiden, sırtında çıkını ve üzerinde paçavralarla kör ve sağır bir adam indi." - İ. O. Anar
- kırıntı
isim Bir şeyden ayrılan küçük parça"Beyaz etekliğindeki ekmek kırıntılarını kuşlara serper." - S. F. Abasıyanık
- kırpıntı
isim Kırpılan şeyden kalan küçük parça"Biz Frenkleri birkaç kırpıntı ile aldatıyorsak onların bize soktukları kazıklardan haberin yok mu?" - H. R. Gürpınar
- atmak
-i, -e Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak"Taşı suya atmak."
- vazgeçmek
-den Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak
- feshetmek
-i Verilmiş bir yargıyı kaldırmak, bozmak
- iptal etmek
kullanıştan kaldırmak
- ayrılmak
-e Ayırma işine konu olmak"Geçen hafta, Akşehir'de Nasrettin Hoca törenine ayrılmıştı." - F. R. Atay
- münakaşa
isim Tartışma"Seninki mızıkçılık etmeye kalkıyor da onun için münakaşasını yapıyoruz." - N. Hikmet
- hurda
isim Eski maden parçası"Sonra birdenbire duruluvermiş. Oturmuş demir hurdaların üstüne." - N. Hikmet
- dövüş
isim Dövme işi
- dövüşmek
nsz Karşılıklı birbirini dövmek, vuruşmak"Öyle yiğitçe, öyle gözünü daldan budaktan sakınmadan dövüşmüş, atına binip oradan uzaklaşmıştı." - O. Kemal
- ufalamak
-i Kırarak, ovarak veya ezerek ufak parçalara ayırmak"Bahçenin çevresi lavanta çiçekleriyle çevrili. Eğildim, kopardım bir tutam ve avucumda iyice ufaladım." - N. Hikmet
- ıskarta
isim Bazı iskambil oyunlarında kullanılması gerekmediğinden bir yana bırakılan kâğıtlar
- fı parçalamak
- kırıntı haline getirmek
- maden kırpıntısı
- ufak parça, kırıntı, döküntü, ıskarta, cındır, kırık dökük eşya, artık, ç.yemek artıkları, ıskartaya çıkarmak, atmak, kapışmak, dalaşmak, atışma, kapışma, şamata, dalaş
- ıskarta etmek
- ıskarta mal