- açık
sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
- düz
sıfat Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan"Düz tahta."
- düz
isim Düz rakı
- sade
sıfat Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz"İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil." - M. Ş. Esendal
- yalın
isim Alev
- yalın
sıfat Gösterişsiz, süssüz, sade (söz, yazı)
- belli
sıfat Beli olan"Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?" - N. Araz
- belli
sıfat Bilinmedik bir yanı olmayan, malum"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar
- açıklık
isim Açık olma durumu, aleniyet
- dürüst
sıfat Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)"Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır." - N. F. Kısakürek
- net
sıfat Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen
- net
isim, spor Tenis, masa tenisi gibi oyunlarda servis atışlarında topun karşı sahaya geçerken fileye değdiğini belirtmek için kullanılan bir söz
- düzlem
sıfat Üzerinde girinti ve çıkıntı olmayan, düz, yassı
- tek renkli
sıfat Tek rengi olan
- normal
sıfat Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun"Atatürk'ün normal zamanlarda insana okşamak arzusunu veren ipek gibi saçları birdenbire yelelenirdi." - Y. K. Karaosmanoğlu
- bayağı
sıfat Aşağılık, pespaye"Bütün hareketleri adi, kaba ve bayağı idi." - Ö. Seyfettin
- basit
sıfat Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı"İşte en basit bir sebep. Belki sadeliğinden tuhaf geliyor insana." - N. F. Kısakürek
- çirkin
sıfat Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzel karşıtı"Kız öyle müstesna bir güzelliğe sahip olmamakla beraber çirkin de değildi." - H. R. Gürpınar
- sıradan
sıfat Bayağı"Bir hafta sonra ölü bulunmuştu evinde, basit bir dalgınlık, sıradan bir elektrik kaçağı." - E. Şafak
- düzlük
isim Düz olma durumu
- berrak
sıfat Aydınlık, açık"Bu sabah hava berrak / Bu sabah her şey billurdan gibi" - C. S. Tarancı
- aşikâr
sıfat Açık, apaçık, belli, meydanda"Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı." - E. Şafak
- belirgin
sıfat Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih"Sesindeki meydan okuyuş öyle belirgin ki ona iyi davrandığıma pişman olacağım neredeyse." - A. Ümit
- açık seçik
sıfat Çok açık, çok belirgin"Açık seçik bilgilere dayanmayan bir memleket sevgisinin ne kadar köksüz, ne kadar verimsiz olduğunu acı acı düşündüm." - B. R. Eyuboğlu
- ortada
sıfat, spor Sonucu belli olmayan (karşılaşma)
- vazıh
sıfat Açık, aydın, belli
- gösterişsiz
sıfat Gösterişi olmayan, mütevazı"Fakat fakir, gösterişsiz ve hatırsız bir adam olduğu için teşebbüsleri daima neticesiz kalmıştır." - R. N. Güntekin
- alelade
sıfat Her zaman görülen, olağan"Bu namaz, alelade bir ibadet değildi." - R. E. Ünaydın
- sadece
zarf Yalnızca"Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık." - A. K. Tecer
- süssüz
sıfat Süsü olmayan, süslenmemiş, gösterişsiz, yalın, sade"Süssüz, boyasız bir genç kız, saçları kısacık kesilmiş." - A. İlhan
- vuzuh
isim Açık olma durumu, açıklık, aydınlık"Bu akşam bilhassa Şevki'nin fikrindeki vuzuh onu düşündürdü." - H. E. Adıvar
- ova
isim Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmediği, geniş veya dar düzlük, yazı"Birdenbire, ovaların sessizliği içinde dalga dalga yükselen bir türkü başladı." - H. S. Tanrıöver
- baharatsız
sıfat Baharatı olmayan
- sadelik
isim Yalın olma durumu"Bu kadın kalabalık meclislerde bile sadelikten kurtulamamıştır." - P. Safa
- şatafatsız
sıfat Görkemsiz"Şatafatsız bir muamele sayesinde Ali Bey zenginlenmiş." - R. H. Karay
- anlaşılır
- ova, düz, düzengâh, yalın, basit, sade, süssüz, açık, kolay anlaşılır, net,
- dobra dobra söylenmiş
- ova düz
- sadelikle
- süssüzluk
- vuzuhla