- eş
isim Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri"Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun." - Ö. Seyfettin
- eşit
sıfat Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi"Bunlar bastonlarına dayanarak hep eşit adımlarla yürürler." - S. Birsel
- hoşuna gitmek
beğenmek"Gelmiş o yaylanın baharı / Öter bülbüller hoştur avazı" - Âşık Veysel
- ayni
sıfat Gözle ilgili
- ayni
sıfat Para olarak değil, madde olarak verilen"Ayni yardım."
- benzer
sıfat Nitelik, görünüş ve yapı bakımından bir başkasına benzeyen veya ona eş olan, benzeri, müşabih, mümasil"Kadınların yerlerde sürüklenirken çıkardıkları seslere benzer sesler çıkardı." - L. Tekin
- benzeri
isim Aynı
- beğenmek
-i İyi veya güzel bulmak"Biz çocuklar evimizi çok beğendik." - A. Kutlu
- benzemek
-e İki kişi veya nesne arasında birbirini andıracak kadar ortak nitelikler bulunmak, andırmak"Ona göre işlemeyen, kurulmuş, bozulmuş bir saat hastalanmış bir insana benzerdi." - A. H. Tanpınar
- örneğin
edat Söz gelişi
- istemek
-i İstek duymak, arzulamak"İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi." - P. Safa
- gibi
edat -e benzer"Bu göz alabildiğine düzlük, sinsi bir bataklık gibidir." - A. Erhat
- kadar
edat Ölçüsünde, derecesinde"Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar da genç işidir." - S. F. Abasıyanık
- çabucak
zarf Vakit geçirmeden, kısa sürede, aceleten, acilen, alelacele, anında, bir anda, bir çırpıda, birden, bir hamlede, bir koşu, bir lahzada, bir solukta, çabucacık, çabuk, çabukça, çarçabuk, dakikasında, derakap, derhâl, hemen, hemencecik, hemencek, hızla, hızlı, hızlı hızlı, ivedilikle, lahzada, müstacelen, palas pandıras, serian, süratle, şipşak, takkadak, tez beri, tezce, tezelden, yellim yelalim"Yatakta çabucak doğruldu." - A. İlhan
- zevk
isim Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz"İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık" - Y. K. Beyatlı
- hoşlanmak
-den Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek"Annesi o tarz yaşayıştan hoşlanır mı?" - A. M. Dranas
- sevmek
-i Sevgi ve bağlılık duymak"Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı." - Ö. Seyfettin
- sevinmek
nsz Sevinç duymak"Babama, bana bir yazı makinesi aldığı için ne kadar sevindiğimi bile gösteremedim." - A. Ağaoğlu
- güya
zarf Sözde, sanki"Onlara çaktırmadan güya konuştuklarımızı yazıyorum." - A. Gündüz
- sanki
zarf Farz edelim ki, güya"Sanki toprak altına diri diri gömülen benim." - A. Ağaoğlu
- dilemek
-i Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek, arzu etmek"Yalnız bu hususta beni bağışlamanızı dilerim." - M. Ş. Esendal
- hazzetmek
-den Hoşlanmak"Kasaba içinde Kadı İbrahim Efendi'den hazzeden kimse yoktu." - Ö. Seyfettin
- meselâ
- beğenmek, sevmek, hoşlanmak, istemek, dilemek, benzer, ilg.gibi, -in özelliği, benzeri, bağ.gibi, -miş gibi
- birbirine benzer
- çılgın gibi