-  kredi açmak birine peşin para istemeden belirli bir ölçüye kadar mal vermeyi kabul etmek"Piyasada kredisi var."  
-  ele vermek suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak, ihbar etmek"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba  
-  bel vermek duvar gibi dik şeyler dışarıya veya tavan gibi yatay şeyler aşağıya doğru kamburlaşmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç  
-  teslim etmek bir şeyi sahibine vermek  
-  teslim olmak üstün bir güç karşısında mücadeleden vazgeçip yenilgiyi kabul etmek  
-  icra etmek yapmak  
-  ilan etmek bir durumu yayım yoluyla duyurmak"Afişte, ilanda yazılı vakit gelmemiş de olsa perde açılacak demekti." - T. Buğra  
-  pes etmek yenilgiyi kabul etmek, pes demek  
-  serbest bırakmak tutuklu veya gözaltında bulunan birini serbest, özgür duruma getirmek, tahliye etmek  
-  kendinden geçmek bilinci işlemez olmak, kendini kaybetmek, bayılmak"Ankara Palas'ta kendisine dörtte üç oranında indirim yapılırdı." - Ç. Altan  
-  hediye etmek armağan etmek"Yengemin düğün hediyesiymiş, hâlâ takıyor." - A. Ümit  
-  bahsetmek -den Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak"Annesine eziyet ettiğine inandığı babasından fazla bahsetmek istemediğini sezdim." - A. Kabaklı  
-  bakmak -e Bakışı bir şey üzerine çevirmek"Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim" - C. S. Tarancı  
-  ödemek -i Bir alışveriş ilişkisinde, borcu alacaklıya vermek, tediye etmek"Borç varsa benimkidir, onu ödemek ve teşekkür etmek lazım." - R. H. Karay  
-  tayin etmek kararlaştırmak"Yola devam edilmesini tayin için sordu." - R. H. Karay  
-  bitmek nsz Tükenmek"Dün akşam param bitmişti." - S. F. Abasıyanık  
-  esneklik isim Esnek olma durumu, elastikiyet  
-  çıkmak -den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay  
-  bağışlamak -i, -e Bir mal veya hakkı karşılık beklemeden birine vermek, teberru etmek"Ödünç aldığı parayı bile kendinden daha ihtiyaçlısına bağışlayan ancak bir masal adamıdır, değil mi?" - İ. A. Gövsa  
-  vermek -i, -e Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek"Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." - Ö. Seyfettin  
-  düzenlemek -i Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek"Odasını düzenledi."  
-  sunmak -i, -e Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, arz etmek, yollamak, göndermek, takdim etmek"Bu küçük hadiseyi devlet adamlarımıza bir müşahede olarak sunuyorum." - B. Felek  
-  erimek nsz Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek"Şeker suda erir."  
-  geçirmek -i Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak  
-  anlatmak -i, -e Bilgi vermek, izah etmek"Gece sabaha kadar düşündüğü şeyleri babasına da anlatmak isterdi." - P. Safa  
-  açılmak nsz Açma işine konu olmak"Kasabada bir çırçır fabrikası açılmış." - A. Ümit  
-  yaymak -i, -e Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek"Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı." - N. Cumalı  
-  devretmek nsz Dönmek, dolaşmak  
-  söylemek -i Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak"Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." - R. N. Güntekin  
-  sağlamak -i Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek"Süngerciler altı aylık kumanyalarını sağlamak için boğazlarına dek borçlandılar." - Halikarnas Balıkçısı  
-  koku isim Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu"Çöp kokusuyla beraber mutsuzluğu da artıyordu günbegün." - E. Şafak  
-  çekilmek nsz Çekme işi yapılmak"Ağlar çekiliyor dalyanlarda." - O. V. Kanık  
-  gösteriş yapmak başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak  
-  sızdırmak -i Sızmasına yol açmak"Bu küp suyu sızdırıyor. Son kadeh adamı sızdırdı."  
-  adamak -i, -e Bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kutsal olduğuna inanılan bir güce niyette bulunmak, nezretmek  
-  itiraf etmek başkaları tarafından bilinmesi kendi için sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklamak, söylemek, bildirmek"Hatıralarım demek; söylemek istediklerim, itiraflarım demek, söyleyebildiklerim demektir." - F. R. Atay  
-  hibe etmek bağışlamak  
- kabul etmek
- nâzır olmak
- terketmek
- eserin sahibini tanımak
- gerilme hassası
- kuvveti tükenmek
- meydan vermek
- mücadeleden vaz geçmek
- müptelâsı
- sırrını açıga vurmak
- vermek, doğruluğunu kabullenmek, tanımak, itiraf etmek, bel vermek, eğilmek, esneklik
- ümidi kesmek