- perde
isim Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü"Durmadan pencere kapatıyor, perde çekiyorum." - A. Ağaoğlu
- yemek
isim Yemek yeme, karın doyurma işi"Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni." - N. Cumalı
- yemek
-i Ağızda çiğneyerek yutmak"Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor." - B. Felek
- endişe etmek
tasalanmak, kaygılanmak"Bir kayıkta boş kalan son yere atlayıp Galata'ya geçerken kafası hem umut hem de endişeyle doluydu." - İ. O. Anar
- asabi
sıfat Sinirli"Bu sebepsiz ağrılar gibi onun her şeyi asabi mizacının belirtisi idi." - T. Buğra
- yenmek
-i Savaş veya yarışmada üstünlük sağlamak, üstün gelmek"Kahramanlar daima yenmek veya düşmanlarını yendikten sonra da yine yenecek düşman bulmak isterler." - A. Ş. Hisar
- sıkıntı
isim İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet"İçinin sıkıntısını ondan mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." - P. Safa
- kızdırmak
-i Kızmasına neden olmak, kızmasını sağlamak
- öfke
isim Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap"Fahri'nin gözlerinde karanlık bir ifade var, umutsuzluk, öfke karışımı bir şey." - A. Ümit
- üzülmek
nsz Üzme işine konu olmak"Karısının düştüğü bu hâle üzülmek şöyle dursun ona çok defa dadı kalfa muamelesi etmekten çekinmezdi." - R. N. Güntekin
- aşındırmak
-i Aşınmasına yol açmak
- sıkılmak
nsz Sıkma işi yapılmak"Çamaşırlar sıkıldı."
- sinirlendirmek
-i Sinirlenmesine sebep olmak"Aklıma gelince sinirlendiriyor, hasta ediyor." - N. Ataç
- söylenmek
nsz Söyleme işi yapılmak"Asıl söylenecekler hep sonradan anımsanır." - B. Necatigil
- üzüntü
isim Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür"Beni sevmiyor, yeniden zihnimi kurcalamak, sinirlerimi üzüntü içinde bırakmak istiyor." - E. İ. Benice
- üzmek
-i Üzüntü vermek"Onu biraz üzerim ama zekâsına da bayılırım." - S. F. Abasıyanık
- aşınma
isim Aşınmak işi
- aşınmak
nsz Birbirine sürtünerek incelmek
- dalgalandırmak
-i Dalgalı duruma getirmek, dalgalanmasını sağlamak"Preveze Harbi'nde Bora Reis de sancak dalgalandırdıktan sonra muzaffer donanma ile ilk defa İstanbul'a geldi." - N. Hikmet
- rahatsız etmek
rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak"Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu." - H. S. Tanrıöver
- yıpranmak
nsz Zamanla veya çok kullanılma sonucu aşınmak, eskimek"Gömleği ütülü ama yıpranmıştı." - Y. Z. Ortaç
- yıpratmak
-i Yıpranmış duruma getirmek, eskitmek
- çalkalanmak
nsz Çalkama işine konu olmak
- kaygılanmak
nsz Kaygı duymak, üzülmek"Psikolojik sorunlar çıkacak diye kaygılanıyorum." - A. Ümit
- kenar süsü
- kenarını süslemek
- çalkalandırmak
- asabi.
- kabartma yapmak
- sazın perde taksimlerini takmak. fret saw kıl testere. fretwork bazı yeri kabartma bazı yeri oyma olan iş.
- söylenmek. in a fret sinirli
- yenmiş yer. fret and fume mırıldanmak
- üzmek rahatsız etmek