- akı
isim, fizik Herhangi bir kuvvet alanında, belli bir düzlemin belli bir bölümünden geçtiği varsayılan güç çizgileri, seyelan
- akım
isim Akma işi
- akıntı
isim Akma işi"Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi."
- aybaşı
isim Belirli yaşlar arasında kadınların ayda bir döl yatağından kan gelmesi durumu, ay hâli, âdet
- akma
isim Akmak işi
- akıcılık
isim Akıcı olma durumu
- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- dalgalanmak
nsz Üzerinde dalga oluşmak
- akış
isim Akma işi
- cereyan
isim Bir yöne doğru akma, akış, akıntı"Köprünün parmaklığına dayandı, gözlerini Haliç'in kapkara sularına, bu suların cereyanına kaptırdı." - E. E. Talu
- seyelân
Coğrafya, Yağışlarda ya da kar erimelerinden sonra suların yer yüzeyinin tamamını kaplayarak akması olayı.
- akmak
-den Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek"Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış." - S. F. Abasıyanık
- su basmak
bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak
- dolmak
nsz Dolu duruma gelmek
- met
isim, coğrafya Kabarma"Bir met zamanı gökyüzü kurşunla örtülü / Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi" - Y. K. Beyatlı
- cereyan etmek
geçmek, olmak, yapılmak"Köprünün parmaklığına dayandı, gözlerini Haliç'in kapkara sularına, bu suların cereyanına kaptırdı." - E. E. Talu
- dökülmek
nsz Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak"Bekliyorum. Bir gül döküldü vazoda / Bekliyorum. Ses yok ölgün piyanoda" - H. F. Ozansoy
- kabarmak
nsz Ağırlığı artmadan hacmi büyümek"Ekmek iyi kabardı."
- oturmak
-e Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." - S. F. Abasıyanık
- akıntı gibi gitmek
- bol bol içilmek
- dopdolu olmak
- düzgün konuşabilme yeteneği
- met halinde olmak
- seyelan etmek