- iniş
isim İnme işi
- atık
isim Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde
- güz
isim Sonbahar"Mevsim güzdü, bol üzüm ve incir vakti idi." - O. C. Kaygılı
- düşürme
isim Düşürmek işi"Arkadaşının münasebetsiz bir fiyat söyleyerek piyasayı düşürmesinden korkmuştu." - R. N. Güntekin
- sükût
isim Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik"Şu birkaç dakikalık sükûtumuzda bize en güzel hitabelerinden birini dinletebilirdin." - A. N. Asya
- düşme
isim Düşmek işi"Büyük bir maharetle kurulan pusuya düşmeme bıçaksırtı kalmıştı." - R. N. Güntekin
- eksik gelmek
yetişmemek, yetmemek"Bu kitap eksik, baş tarafı yok."
- yokuş aşağı
zarf Yokuşta aşağıya doğru"Yokuş aşağı biraz ilerledikten sonra, solda bir sokağın içine kıvrıldı." - N. Hikmet
- üstüne düşmek
bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
- sonbahar
isim Kuzey yarım kürede eylül, ekim ve kasım aylarını içine alan süre, güz, hazan, bağ bozumu"Sonbahardı, suyun üstüne boyuna yapraklar düşüyordu." - A. Kutlu
- uygun gelmek
yakışmak, yaraşmak"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." - İ. O. Anar
- akma
isim Akmak işi
- yamaç
isim Dağın veya tepenin herhangi bir yanı"Ay ışığında düz yolda yürümek iyi ama dik yamaçlardan nasıl inecektik aşağıya?" - A. Erhat
- hücum etmek
saldırmak"Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı / Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı" - Y. K. Beyatlı
- tesadüf etmek
rastlamak, rast gelmek"Öyle bir tesadüf olsa ki bir saatçik şu doktorla oturup konuşabilse!" - M. Ş. Esendal
- saldırmak
-e Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek"Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı." - H. C. Yalçın
- dökülmek
nsz Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak"Bekliyorum. Bir gül döküldü vazoda / Bekliyorum. Ses yok ölgün piyanoda" - H. F. Ozansoy
- oturmak
-e Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." - S. F. Abasıyanık
- başlamak
Görünmek"Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı." - S. F. Abasıyanık
- bitmek
nsz Tükenmek"Dün akşam param bitmişti." - S. F. Abasıyanık
- gelmek
-den, -e, nsz Ulaşmak, varmak"Gurbetten gelmişim yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş" - B. S. Erdoğan
- çıkmak
-den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
- vurmak
-e Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak"Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."
- inmek
-den Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek
- rastlamak
-e Bir kimse ile karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, rast gelmek, tesadüf etmek"Hava kararmaya başladığında, mezarlıkta sadece bir kişiye rastladı." - İ. O. Anar
- gerilemek
nsz Geri çekilmek, geriye çekilmek"Dürdane gerileyip baktı, kurnaz bir kahkaha ile göğsü oynadı." - M. Yesari
- asılmak
nsz, -e Asma işi yapılmak veya asma işine konu olmak"Yan yana asılmış aynı boyda tablolar gördük." - B. R. Eyuboğlu
- eğim
isim Eğilmiş olma durumu
- meyil
isim Eğiklik, eğim, akıntı"Fazılpaşa Yokuşu'nda akşam olurken, tatlı bir meyille denize uzanan kırmızı damların üzeri kararır." - H. E. Adıvar
- atışmak
-le Tartışmak"Yoksa gene babasıyla atışıp işi mi bırakmıştı." - O. Kemal
- çökmek
nsz Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak"Toprak çökmek. Yol çökmek."
- atlatmak
-i Atlama işini yaptırmak
- kesilmek
nsz Kesme işi yapılmak
- alınmak
nsz, -e Alma işi yapılmak"Mahalle mektebinden alınmış, rüştiyeye verilmiş." - H. R. Gürpınar
- ayrılmak
-e Ayırma işine konu olmak"Geçen hafta, Akşehir'de Nasrettin Hoca törenine ayrılmıştı." - F. R. Atay
- azalmak
nsz Az denecek bir miktara inmek"Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan / Mevsimler soğumuş, sular azalmış" - F. H. Dağlarca
- fenalaşmak
nsz Kötü bir duruma girmek"İş fenalaştı."
- azalma
isim Azalmak işi, eksilme, tenakus"Şu hayatta azalması gerektiğini öğrendiği an inadına çoğalan, cabadan doğuran bir şey varsa o da evhamdır." - E. Şafak
- eksilmek
nsz Azalmak, az duruma gelmek"Doktorun eksilmeyen güleçliğini, cana yakınlığını maske sanıyor." - T. Buğra
- yıkılma
isim Yıkılmak işi"Duvarın yıkılması epey zaman aldı." - İ. O. Anar
- zayıflamak
nsz Zayıf duruma gelmek"Biraz zayıflamış, kolalı beyaz yakalığı bollaşmıştı." - C. Uçuk
- çökme
isim Çökmek işi
- çöküş
isim Çökme işi
- düşmek
-e Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek"Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." - R. N. Güntekin
- düşüş
isim Düşme işi"Politikada iktidar antipatik olduğundan oradan düşüş insanı sempatik eder." - B. Felek
- vaki olmak
vuku bulmak, gerçekleşmek
- ölmek
nsz Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek"Şerefli insanlar olarak yaşayacak, şerefli insanlar olarak öleceğiz." - E. M. Karakurt
- dalmak
-e Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek"O çirkin, kaba kunduralarla sıcak günde serin denize dalmışım gibi rahatladım." - A. Kutlu
- yıkılmak
nsz Yıkma işi yapılmak veya yıkma işine konu olmak
- kapanmak
nsz Kapalı duruma gelmek"Son basamağı aştığım zaman, babanın kapısı hızla yüzüme kapandı." - Y. Z. Ortaç
- mahvolmak
nsz Yok olmak"Bu derece intibak kabiliyeti, tekâmül kuvveti olan dinamik bir millet olmasak mahvolurduk." - O. S. Orhon
- sönmek
nsz Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak"Son yıldız vadinin üstünde bir yanıp bir sönüyordu." - T. Buğra
- çağlayan
isim Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığı yer, küçük şelale, çağlar"Yüksekten karşıda çağlayanın şırıltısı duyuluyordu." - Ö. Seyfettin
- şelale
isim, coğrafya Büyük çağlayan, çavlan
- eksiltmek
-i Eksik duruma getirmek, sayısını azaltmak"Bu cephe, harbin dehşetini eksiltmiyor, artırıyor." - N. F. Kısakürek
- girişmek
-e Bir işi ele almak
- bölünmek
nsz Belirli bölümlere, parçalara ayrılmak"Saçları biraz evvel taranmış gibi intizamlı, ortasından ikiye bölünmüş." - P. Safa
- inkıraz
isim Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma"Taksim, hicret ve inkırazla harp arasında bırakıldık." - F. R. Atay
- sarkmak
-e Aşağıya doğru uzamak veya uzanmak"Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu." - T. Buğra
- aldatılmak
nsz Aldatma işine konu olmak"Aldatılmak bir kadın için ne müthiş şey, takdir edersiniz." - P. Safa
- bozuşmak
-le Araları açılmak"Karısı ile barıştı lakin Zühtü ile bozuştu." - B. Felek
- devrilmek
nsz Devirme işi yapılmak"Üst parçası devrilmiş minarelerin başında, leyleklerin geniş kenarlı yuvaları görünüyor." - H. S. Tanrıöver
- dökülme
isim Dökülmek işi"Tahtaları oynattığında üzerine topraklar dökülmeye başladı." - İ. O. Anar
- hazan
isim Sonbahar"Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda." - M. A. Ersoy
- muvafakat etmek
uygun görmek, onaylamak, kabul etmek
- sarkma
isim Sarkmak işi
- sıyrılmak
-den Sıyırma işine konu olmak"Enseden topuğa kadar kıvrım kıvrım düşen esvaplarından yavaş yavaş sıyrılır." - Y. K. Beyatlı
- tutulmak
nsz Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak"Ömer Abit Hanı'nda bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu." - E. E. Talu
- ucuzlama
isim Ucuzlamak durumu
- yağmak
nsz Yağmur, kar, dolu gökten düşmek"Her zaman yılbaşı gecesi kar yağardı." - S. F. Abasıyanık
- yağış
isim Yağma işi
- yıkma
isim Yıkmak işi"Şüphe, fena bir kurt gibi ruhunu kemirmeye, masum itikadını yavaş yavaş yıkmaya başlamıştı." - R. N. Güntekin
- zapt olunmak
ele geçirilmek
- kabul etmek
- dahil olmak
- duçar olmak
- düşüş mesafesi
- elbise fırfırı
- fiyatların düşmesi
- güreşte düşüş
- güz sonbahar
- hayvanların doğması
- muvaffak olamamak
- sıraya girmek
- taksim olunmak
- ulaşamamak
- varmamak
- zapt olunma
- çok beğenmek