- serbest bırakmak
tutuklu veya gözaltında bulunan birini serbest, özgür duruma getirmek, tahliye etmek
- ilgisini kesmek
bir kimse veya şeyle bütün bağlarını koparmak, ilişkisi kalmamak, alakayı kesmek
- affetmek
-i Bağışlamak"Açgözlülüğü içeride de dışarıda da affetmeyen gözü tok insanlarız." - A. N. Asya
- çözmek
-i Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
- çıkmak
-den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
- boş
sıfat İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı"Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler." - A. Gündüz
- gevşetmek
-i Sertlik ve gerginliğini bozmak
- kurtulmak
nsz Tehlikeli veya kötü bir durumu atlatmak"Beni musluğa götüren namuslu polisler kurtulduğumu görünce sevindiler." - A. Gündüz
- salıvermek
-i Bırakmak, koyuvermek, serbest bırakmak"Siz onları ben gelene kadar salıvermeyin lütfen, dedi." - A. Kulin
- çıkarmak
-den Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- ayrılmak
-e Ayırma işine konu olmak"Geçen hafta, Akşehir'de Nasrettin Hoca törenine ayrılmıştı." - F. R. Atay
- ayırmak
-i, -e Bölmek"Elmayı dörde ayırmak."
- bırakmak
-i Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- salıverme
isim Salıvermek işi
- serbest bırakma
- baglantısını kesmek
- ayırmak, gevşetmek, kurtarmak, ayrılmak, gevşemek, kurtulmak,
- serbest bırakma.
- tutulmamış. disengagement ilgiyi kesme