- dönük
sıfat Dönmüş, çevrilmiş (kimse)"Sırtı dönük orta yaşlı adam doğruldu." - Y. Atılgan
- soluk
isim Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
- soluk
sıfat Rengi atmış olan, solmuş, uçuk"General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor." - E. M. Karakurt
- belirsiz
sıfat Belirli olmayan, belgisiz, gayrimuayyen, vuzuhsuz"Şimdi galiba belirsiz bir yerde bir esere çalışıyor." - N. F. Kısakürek
- kalın kafalı
sıfat Geç veya güç anlayan, gabi"A, sen de ne kalın kafalı herifsin." - H. R. Gürpınar
- Bulanık
sıfat Bulanmış olan, duru olmayan"Koltuğuna oturdu, Haliç'in bulanık sularına daldı." - F. R. Atay
- budala
sıfat Zekâca geri olan (kimse), alık"Biz ondan yaşlı üç akıllı bu budalaya inandık." - H. R. Gürpınar
- karartmak
-i Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak"Güneş tenini karartmış."
- müphem
sıfat Belirsiz"Akşamları başında müphem bir hararet, oysa elleri ayakları buz." - A. İlhan
- müphemlik
isim Belirsizlik
- ahmak
sıfat Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal"En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir." - M. Kaplan
- azaltmak
-i Az denecek bir miktara indirmek"İlk işleri kullandıkları renkleri azaltmak oluyor." - B. R. Eyuboğlu
- sönük
sıfat Sönmüş olan"Karşımdaki duvara takılmış iki ampulden biri sönüktü ve bir gözü kırpılmış bir insan gibi bana bakıyordu." - K. Bilbaşar
- aptal
sıfat Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık"Aptal bir gülüşle yüzüne bakıyorum." - Y. Z. Ortaç
- donuklaştırmak
-i Donuk duruma getirmek
- loş
sıfat Yeterince aydınlık olmayan, yarı karanlık, az ışık alan"İçeriye doğru gittiler, loş bir köşede, küçük bir masaya yerleştiler." - H. E. Adıvar
- bulandırmak
-i Bulanmasına yol açmak, bulanmasını sağlamak"Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır." - A. Ş. Hisar
- söndürmek
-i Ateş ve ışığın yanmasına, aydınlatmasına son vermek"Parmağının ucuna kadar gelen alevi yere atıyor, terliğiyle basarak söndürüyor." - P. Safa
- salak
sıfat Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan (kimse)"Hem evli barklı bir kadın olduğundan haberi yok mu bu salak şeyin?" - A. Kutlu
- bulanmak
-e Bulama işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak"Parfüme bulanmış bir ter, boyalı suratlarından buharlaşıyor." - A. İlhan
- loşluk
isim Loş olma durumu"Bir mahzen loşluğunu hatırlatan yarı karanlık içinde, Nadir odayı gösterdi." - P. Safa
- Biyoloji, Belirli bir alanı işgal eden ve kendi aralarında çoğalan benzer organizmaların oluşturduğu populasyon.
- bulanık donuk
- duman içinde gibi
- loş, sönük, bulanık, belirsiz, ahmak, budala, salak, sönükleşmek, loşlaşmak, belirsizleşmek, kararmak, loşlaştırmak, karartmak