- çıkarma
isim Çıkarmak işi, emisyon"Yağmazsa yağmasın. Biz onsuz da kışı çıkarmasını biliriz eninde sonunda." - N. Hikmet
- bulma
isim Bulmak işi"Bu genç kadında kendisini büyüleyen şeyin ne olduğunu bulmaya uğraşıyor." - A. İlhan
- ortaya çıkarmak
delilleriyle göstermek, ispat etmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- meydana çıkarmak
açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- farkına varmak
gözüne çarpmak, fark etmek, anlamak"Emanete ihanet etmek veya etmemekle insan öteki mahlukattan ayrılır veya onlardan farkı kalmaz." - İ. Özel
- hissetmek
-i Fiziksel bir uyarıyı duymak"Hançer saplanmış gibi keskin bir sızı hissetmişti kasıklarında." - A. Kulin
- bulmak
-i Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak"Kafam her an bir konu bulmak için binbir çeşit şeye müracaat ediyor." - H. E. Adıvar
- aşırmak
-i, -den Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek
- araklamak
-i Çalmak, aşırmak
- algılamak
-i Bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyu organlarıyla kavramak, idrak etmek"Kokuyu daha iyi algılamak için burnumu iyice gömüyorum yastığa." - A. Ümit
- keşfetmek
-i Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak"İki genç kadın, birbirlerini keşfeden iki yalnız çocuk gibi memnundular." - H. E. Adıvar
- sezmek
-i Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek"Düşüncelerinde en uzak bir şüphenin gölgesini bile sezmek mümkün değildi." - H. S. Tanrıöver
- saptamak
-i Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek"Erotik değil ama toplumu pornografiye sürükleyen koşulları saptıyor." - S. İleri
- meydana
- bulma.
- bulmak, ortaya çıkarmak
- tutmak. detectable keşfi mümkün. detection keşif