- esir
isim Tutsak"Meyhaneden çıktığında sarhoş kafayla bir esir gemisine binmiş, güvertede sızıp kalmıştı." - İ. O. Anar
- esir
isim, fizik Atomlar arasındaki boşluğu ve bütün evreni doldurduğu varsayılan, ağırlığı olmayan, ısı ve ışığı ileten töz
- tutsak
isim, askerlik Savaşta ele geçen düşman, esir
- mahkûm
sıfat, hukuk Hükümlü"Müebbet hapse mahkûm bir suçlu."
- el koymak
bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak, incelemek, vaziyet etmek"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- elde etmek
bir şeye sahip olmak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- ele geçirmek
yakalamak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- esir etmek
tutsak durumuna getirmek"Meyhaneden çıktığında sarhoş kafayla bir esir gemisine binmiş, güvertede sızıp kalmıştı." - İ. O. Anar
- almak
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- ganimet
isim Savaşta düşmandan zorla ele geçirilen mal"Burunları bile kanamadan ganimete kavuşacaklardı." - F. F. Tülbentçi
- yakalamak
-i Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak"Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay
- çekmek
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
- algılamak
-i Bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyu organlarıyla kavramak, idrak etmek"Kokuyu daha iyi algılamak için burnumu iyice gömüyorum yastığa." - A. Ümit
- tutmak
-i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin
- tutuklu
sıfat, hukuk Kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir yere kapatılan (kimse), tutuk, mevkuf"Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı." - O. Aysu
- sürdürmek
-i Sürme işini yaptırmak"Parmaklıklara boya sürdürdü."
- kapmak
-i Birdenbire yakalayarak, çekerek almak"Bir hamlede atıldım. Evvela tabibin elinden defteri kaparak fırlattım." - H. Z. Uşaklıgil
- yakalama
isim Yakalamak işi"Pokerde blöf yakalama meraklısı idi." - T. Buğra
- el koyma
Ziraat (Tarım), Bir malın devletçe sahibinin elinden zorla alınması, müsadere.
- ele geçirme
- zaptetmek
- zaptetme
- esir alma, esir alınma, ganimet, tutmak, yakalamak, tutsak etmek, esir etmek, egemen olmak, almak, zaptetmek, özelliğini yitirmeden korumak, aynen almak
- yakalama esir alma
- zorla ele geçirmek