- sevk
isim Gönderme, götürme"Sevk gününü, raporun ismini, uğrayacağı limanları yazdım." - R. H. Karay
- gürültü
isim Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata"Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara." - Ç. Altan
- alçaktan uçmak
atılan palavra düzeyi az olmak"Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna." - E. Şafak
- fısıltı
isim Fısıldarken çıkan, güçlükle duyulan sesin adı"Yazdığı aşk şiirlerini gece yarısına kadar fısıltıyla defalarca okudu." - İ. O. Anar
- gitmek
-e Bir yere doğru yönelmek
- heves
isim İstek, eğilim, arzu, şevk"İşin doğrusu birbirimizin özel yaşamını öğrenmeye ne vaktimiz olurdu ne de hevesimiz." - R. Mağden
- konuşmak
nsz Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak"Çocuk daha konuşamıyor."
- ayrılmak
-e Ayırma işine konu olmak"Geçen hafta, Akşehir'de Nasrettin Hoca törenine ayrılmıştı." - F. R. Atay
- heyecan
isim Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu"Çıngırağın her çekilişinde ikisinin de heyecandan yürekleri ağızlarına geliyor." - M. Yesari
- vızıldamak
nsz "Vız" diye ses çıkarmak"Apansızın havada bir şey vızıldadı." - Halikarnas Balıkçısı
- vızıltı
isim Vızıldama sesi"Uçan bir sivrisineğin vızıltısı duyuldu." - Halikarnas Balıkçısı
- cızırdamak
nsz "Cızır" diye ses çıkarmak, cızıldamak
- cızırtı
isim Cızırdama sırasında çıkan sesin adı, cızıltı"Döşeme, suyun cızırtılarla soğuttuğu ağır bir taş gibi buğu içindeydi." - Y. N. Nayır
- dedikodu
isim Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma, kov, gıybet, kılükal"Zaten ufacık mahalle, dedikodu desen diz boyu." - E. Şafak
- söylenti
isim Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet"Önce kulaktan kulağa fısıldanan bu söylentilerin meclis kürsülerinde açıkça ifade edildiği oluyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- mırıltı
isim Alçak ve anlaşılmaz bir ses çıkararak konuşma"Dinleyiciler arasında dolaşan mırıltı birden uğultu hâlini aldı." - N. Cumalı
- cızıltı
isim Cızırtı
- fısıldamak
-i, -e Başkalarının duyamayacağı kadar alçak sesle konuşmak, fıslamak"Savcı, kumandanın kulağına birkaç kelime fısıldadı." - A. Gündüz
- mırıldamak
-i Alçak ve güç anlaşılır bir sesle bir şeyler söylemek
- cızıldamak
nsz Cızırdamak
- vınlamak
nsz Dönerken veya düz bir doğrultuda hızla hareket ederken "vın" diye ses çıkarmak"Bir kurşun vınlayarak başımın üzerinden geçti gitti." - T. Dursun K
- vız
isim Böcek uçarken veya atılan bir şey hızla geçerken çıkan ses
- vızlamak
nsz Vızıldamak
- coşku
isim Genellikle büyük bir istekle ortaya çıkan geçici hayranlık veya heyecan durumu"Valinin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu." - A. Kulin
- telefon etmek
- vız geçmek
- terket-mek
- telefon konuşması
- vızıldamak,
- alçaktan uçarak birisini selamlamak. buzz about bir iş yapıyormuş gibi ortada dolaşmak.
- bir dedi-kodu veya şayiayı yaymak
- vızıltıya benzer bir ses çıkarmak
- vızıltıya benzer seslerle haberleşmek