- ortaya atmak
söylemek, ileri sürmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- neden olmak
bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak"Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz?" - H. Taner
- meydana getirmek
olmasını sağlamak, oluşturmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- nakletmek
-i Nakil işini yapmak, bir yerden başka bir yere geçirmek, iletmek"İkisi de koluna girerek hastayı otomobile naklettiler." - P. Safa
- çıkmak
-den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
- vermek
-i, -e Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek"Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." - Ö. Seyfettin
- belirtmek
-i Açıklamak, tebarüz ettirmek"Üzüntülerini, kırgınlıklarını dudak büküp susarak belirtir." - N. Cumalı
- ikna etmek
inandırmak, kandırmak"Sinirleniyor, kendi kendimi ikna için daha ısrarla, daha fazla konuşuyordum." - S. F. Abasıyanık
- getirmek
-e Gelmesini sağlamak"Dün bir deri bir kemik hâlinde eve getirip bırakmışlar." - R. N. Güntekin
- icbar etmek
birine istemediği bir işi zorla yaptırmak, zorlamak, zorunda bırakmak
- hasıl etmek
ortaya çıkarmak
- ayıltmak
-i Ayılmasını sağlamak"Ağaçlar arasından sızan ikindi güneşi ve minarelerden ilahi sesleniş onları ayılttı." - A. Kabaklı
- göz önüne sermek
- dogurmak
- sevketmek
- arzetmek
- aklını başına getirmek
- gerçeği kabul ettirmek
- getirmek, neden olmak
- hâs etmek