- ışık
isim Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk"Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi." - H. E. Adıvar
- doğru
sıfat Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı
- direk
isim Ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek"Kayıkçı yelkeni açmak için ilkin direği yerine oturtmalıdır." - S. Birsel
- yanlış
isim Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata"Sen hayatımdaki bir yanlışmışsın, keşke seni hiç tanımasaydım." - N. Eray
- ışın
isim, fizik Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti, şua
- ok
isim Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk
- şua
isim, fizik Işın
- bolluk
isim Bol olma durumu"Eteğin belinde bir bolluk var."
- aktarmak
-i, -e Bir şeyi bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek
- parıldamak
nsz Işık saçmak, parlamak"Suların kenarında Sarayburnu içli, hisli ve sırlı bir nur içinde parıldar." - A. Ş. Hisar
- yaymak
-i, -e Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek"Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı." - N. Cumalı
- yayılmak
nsz Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak
- neşretmek
-i Yaymak, dağıtmak, saçmak
- kiriş
isim Bazı telli müzik araçlarında kullanılan, hayvan bağırsaklarından yapılan tel
- hatıl
isim, mimarlık Ağırlığı yatay olarak dağıtmak ve duvarların düşey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için yatay olarak boydan boya yerleştirilen ahşap, tuğla veya beton bağlama ögesi"İki saattir eski, sararmış hatılları sayıyordu." - Ö. Seyfettin
- mertek
isim Yapıda kullanılan dört köşe veya yuvarlak, kalınca ağaç"Küçük oğul koltuğundaki bir tutam merteği bir kenara attıktan sonra, dut dalı bunlar, dedi." - O. Kemal
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- demet
isim Bağlanarak oluşturulmuş deste, bağlam"Çiçeklikten bir demet maydanoz yolup geldi, sofradaki barbunya pilakisinin üstüne doğradı." - İ. Aral
- gülümsemek
nsz, -e Güler gibi olmak, hafifçe gülmek"Hep ona doğru bakar, göz göze geldiklerinde gülümserdi." - N. Cumalı
- gülüş
isim Gülme işi"Sadece hafif bir tebessüm yüzümde toplandı, açıldı ve bu gülüş ona cevap oldu." - E. İ. Benice
- huzme
Trafik ve İlk Yardım, Işık.
- intişar etmek
yayılmak, dağılmak
- kalas
isim Kalın biçilmiş uzun tahta
- kemere
isim, denizcilik Gemi güvertesinin enine konmuş kirişlerinden her biri
- putrel
isim Yapılarda, demir yollarında kullanılan demir kiriş, bağlama"Demir putreli bir bal mumu gibi bir vuruşta eritiveriyordu." - S. F. Abasıyanık
- tebessüm etmek
gülümsemek"Sadece hafif bir tebessüm yüzümde toplandı, açıldı ve bu gülüş ona cevap oldu." - E. İ. Benice
- tij
Perdecilik, Jalûzi, dikey, katlamalı ve benzeri mekanizma kasaları içindeki ince, uzun, şekilli, metal çubuk.
- ışımak
nsz Işıklanmak, aydınlanmak"Yarın daha gün ışımadan kovduracağım onları obadan." - Y. Kemal
- Uydu, Uydu yayın alanı.
- ışık, ışın, ışık demeti, tek yönde yollanan ünalgı dalgaları, sinyal, dalga, sevimli ve içten bakış, gülüş, kiriş, direk, kalas, ışıldamak, parlamak, parıldamak, gülümsemek,
- terazi kolu
- ışık saçmak