-
dudak (veya dudağını) bükmek : bir şeyi beğenmediğini, küçümsediğini belli etmek, umursamamak, pek aldırış etmemek"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak (veya dudağını) büzmek : ağlayacak gibi olmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak dudağa gelmek (veya kalmak) : öpüşmek"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak ısırmak : hayran kalmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak payı bırakmak : bardak, fincan vb. kapları, ağzına kadar doldurmayıp dudağın yanaşabileceği kadar boş bir yer bırakmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak sarkıtmak : somurtmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudak ucuyla söylemek : belli belirsiz anlatmak, isteksizce söylemek"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudağını (veya dudaklarını) ısırmak : yakışıksız bir durum karşısında şaşmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar
-
dudağının ucuna gelmek : hemen söyleyecek durumda olmak"Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." - H. E. Adıvar