-   dalga geçmek  : üzerinde durulması gereken işle ilgilenmeyerek başka şeyler düşünmek veya yapmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalga saymak  : boş ve aylak durmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalgasına taş atmak  : işini bozmak, keyfini kaçırmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalgasını taşlamak  : birinin işini bozmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalgaya düşmek (veya gelmek)  : yanılmak, dalgınlıkla unutmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalgaya getirmek  : dalgınlığından yararlanarak birini kandırmak"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat  
-   dalgayı başa almak  : -den gemi veya sandalın başını dalgaların geldiği yöne çevirmek"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat