-
bir kere : zarf Aslında"Bir kere sen konuşunca öteki şıp diye anlayacak." - E. Şafak
-
bir temiz : zarf Adamakıllı"Hiddetle saçlarından yakaladığı gibi bir temiz dayak attı." - E. E. Talu
-
beş bir : isim Pencüyek
-
ellibir : isim Eldeki dizili kâğıtların sayısal toplamı elli bir olduğunda açılmasına ve geri kalan kâğıtların elden çıkarılmasına dayalı bir tür iskambil oyunu
-
yirmibir : isim Eldeki kâğıtların sayı toplamının yirmi bir olmasına dayalı bir tür iskambil oyunu
-
binbir : sıfat Pek çok, çok sayıda"Gündüz sıcağında binbir çiçeğin kokusunu getiren rüzgâr geceleri soğuğu taşırdı." - A. Kutlu
-
binde bir : sıfat Nadir, az bulunan"Atatürk, yaşamanın değişme olduğunu bilen ve bu bilgisini uygulayan binde bir insandan biridir." - S. Eyuboğlu
-
biraz : sıfat Bir parça, azıcık"Biraz yağmur yağdı mı Beyoğlu'nun yaya kaldırımlarında yürüyebilirsen yürü." - F. R. Atay
-
birkaç : sıfat Çok olmayan, az sayıda, az"Kıyıda kapıları, kepenkleri kapalı, birkaç ev ve depo sıralanıyordu." - Halikarnas Balıkçısı
-
birdenbire : zarf Ansızın"Bu kelime, birdenbire insana şöyle bir irkilme verir." - N. F. Kısakürek
-
birdirbir : isim Oyuncuların birbirinin üstünden atlayarak oynadıkları bir oyun"Dışarıda, çocuklar birdirbir oynamaya dalmışlardı." - A. İlhan
-
birebir : sıfat Etkisi kesin olan"Fikrince, güya bu koku göğüs darlığına birebirmiş." - S. M. Alus
-
hiçbir : sıfat Bir addan önce getirilerek o adın bildirdiği varlıktan bir tanesinin bile olmadığını anlatan bir söz"Fakat o bir çift gözü hayalinden, rüyasından hiçbir şey silemedi." - N. Hikmet
-
onbiraylık : isim, bitki bilimi Çuha çiçeği
-
hiçbiri : zamir Bir teki, biri bile
-
bir ağızdan : zarf Hep birlikte, beraberce, hep birden"Serdar bakıp at üstünden dedi ileri! / Bir ağızdan uğuldadı cenk türküleri" - Y. Z. Ortaç
-
bir alay : sıfat Birçok, pek çok"Onlara çok zaman kedi, köpek, horoz, tavuk taklidi yapar, dükkânın önünde bir alay adam toplanır, bir cümbüştür giderdi." - H. E. Adıvar
-
bir âlem : sıfat Kendine özgü bir niteliği olan"Bir âlem bu toprakların üstü." - B. Necatigil
-
bir an : zarf Çok kısa bir süre
-
bir anlamda : zarf Başka bir deyişle, diğer bir söyleyişle
-
bir anlık : zarf Kısa bir süre içinde"Ondaki, bir anlık bir şimşek çakıntısından ve hemen kulak tıkanabilmesi mümkün bir tıkırtıdan başka bir şey değildi." - N. F. Kısakürek
-
bir ara : zarf Kısa bir süre"Bir ara önümüzden şarkı sesleri geldi." - F. R. Atay
-
bir aralık : zarf Bir ara"Bir aralık bir odada yalnız kalmış oluyoruz." - A. Ağaoğlu
-
bir araba : isim Odun, kömür vb. bazı şeylerin ölçü birimi
-
bir arada : zarf Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak"Bir arada yaşayış, akrabalık kadar kuvvetli bir tesanüt yaratabilir." - C. Meriç
-
bir atımlık : sıfat Silahı doldurmaya yetecek veya en az bir kez atış yapabilecek miktarda olan"Bir atımlık saçma."
-
bir avuç : sıfat Bir avucu dolduracak kadar
-
bir ayak evvel : zarf Bir an önce"Yanımızdan bir ayak evvel kaçmak için içinden yanıyordu." - H. E. Adıvar
-
bir ayak önce : zarf Bir an önce
-
bir bakıma : zarf Başka bir görüşle, başka bir düşünüşle"Yazarın cinsiyetinin yapıtlarında hep görünür olması bana bir bakıma doğal geliyor." - A. Ağaoğlu
-
bir başına : zarf Tek başına"Candan arkadaşını bir başına bırakıp kaçıyor musun?" - N. Hikmet
-
bir başkası : zamir Başkası"Bir başkasını gönderir, soruşturmayı daha da derinleştirirlerdi." - E. Bener
-
bir bir : isim Hepyek
-
bir boy : sıfat Aynı boy
-
bir çenekliler : isim, bitki bilimi Oğulcuğu bir çenekten oluşmuş, kapalı tohumlulardan bir bitki sınıfı
-
bir çırpıda : zarf Çabucak"Üstelik bunu bir çırpıda, beş kere değil, on kere değil, elli kere yapabileceğiz." - T. Halman
-
bir çift : sıfat İki adet"Bakın çantasında acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var" - Halk türküsü
-
bir çuval dolusu : sıfat Çok fazla"Bir çuval dolusu para."
-
bir daha : zarf İkinci kez"Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaçlar gibidirler." - N. Hikmet
-
bir damla : sıfat Çok az"En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bile bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır." - N. Hikmet
-
bir defa : zarf İlk önce, hele
-
bir derece : zarf Biraz
-
bir dikişte : zarf Ara vermeden (içmek)
-
bir dirhem : sıfat Çok az, birazcık"Bir dirhem aklı yok."
-
bir dolu : sıfat Birçok
-
bir düzine : sıfat Çok"Konuşmasında sekiz adamın sesini, kahkahalarında bir düzine insanın gülüşünü sezebilirdiniz." - İ. A. Gövsa
-
bir evcikli : sıfat, bitki bilimi Mısır, ceviz, fındık vb. erkek ve dişi organları ayrı çiçeklerde ancak aynı kök üzerinde bulunan (bitki)
-
bir gıdım : sıfat Çok az miktarda"O zaman Türkiye, dünya önündeki cakayla fiyakanın bir gıdım da olsa tadını tatmaya başlayacaktır." - Ç. Altan
-
bir gözeli : sıfat, biyoloji, hayvan bilimi Bir hücreli
-
bir gün evvel : zarf Bir an önce, olabildiği kadar çabuk
-
bir gün önce : zarf Bir an önce
-
bir güzel : zarf Adamakıllı"En yakınındaki insanları bile tanımayan ön yargılı bir adam olduğumu bir güzel göstermişti bana." - A. Ümit
-
bir hamlede : zarf Çabucak"Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu." - P. Safa
-
bir hayli : zarf Epey, çok, hayli, oldukça"Kapısını vurmalı, o zaman uyanır açar diye başlayarak bir hayli dırlandı." - A. Ş. Hisar
-
bir hoş : sıfat Tuhaf bir biçimde olan, garip"Sen çoktan beri bana karşı bir hoştun." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
bir iki : sıfat Çok az sayıda, birkaç"O sabah ise camın altında bir iki fotoğraftan başka şey yoktu." - A. Ağaoğlu
-
bir kalem : sıfat Aynı, benzer, tek tür
-
bir koşu : zarf Çabucak"Eğer çay doldururken bardak çatlarsa, üzerlerinde nazar olduğuna hükmeder, gidip bir koşu ateşte tuz çevirirdi." - E. Şafak
-
bir küme : sıfat Pek çok, fazla"Herkes sağlam bir yer seçti kendine, sırt sırta, omuz omuza bir küme insan oluverdik." - A. Erhat
-
bir lokma : sıfat Çok az
-
bir nebze : zarf Kısa bir süre, bir an"Hiddetlenmeden bir nebze de beni dinle!" - S. M. Alus
-
bir nefes : zarf Bir an, kısa bir süre"Âlem içre muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" - Muhibbi
-
bir nevi : sıfat Bir çeşit"Bir nevi oyunbozanlık da sayabilirsiniz bunu." - A. Ümit
-
bir nice : sıfat Bir hayli, birçok
-
bir numara : sıfat Tek, birinci
-
bir örnek : sıfat Aynı biçimde olan"Hanımlar gene bir örnek yeldirme giymişler, bir örnek başörtü örtmüşler." - S. M. Alus
-
bir parmak : sıfat Kısa boylu"Tam bu sırada onun yanındaki delikte bir parmak adam daha belirdi." - N. Hikmet
-
bir sıra : zarf Üst üste, ardı ardına
-
bir solukta : zarf Çabucak"Kırık tahtaları bir solukta yan yana çattılar." - L. Tekin
-
bir süre : zarf Kısa bir müddet, bir müddet"Önce ayakta durup bir süre bakıştılar, sonra kız ona gülümsedi." - A. Kabaklı
-
bir sürü : sıfat Pek çok"Bir sürü dedikodudan çekindim, eksik olmasın muhtar pek açgözlü değilmiş." - A. Gündüz
-
bir tahtada : zarf Bir defada, yekten"Kadının ilk istediği parayı bir tahtada sayıyorum." - R. N. Güntekin
-
bir tane : sıfat Bir adet
-
bir terimli : sıfat, matematik Aralarında yalnız çarpma, bölme, kuvvete yükseltme, kök alma işlemleri yapılacak olan (nicelikleri gösteren terim)"5b² bir terimlidir."
-
bir tomar : sıfat Pek çok, fazla"Cebinden bir tomar para çıkarmış, sayıyordu." - Ç. Altan
-
bir tuhaf : sıfat Olağan dışı, garip, acayip
-
bir tutam : sıfat Çok az, bir tutamlık"Küçük oğul koltuğundaki bir tutam merteği bir kenara attıktan sonra, dut dalı bunlar, dedi." - O. Kemal
-
bir yana : zarf -den başka, sayılmazsa, hariç tutulursa"Hastalıktan ötürü engelliler bir yana, hep susan bir insan tasarlamaya yetmiyor hayal gücüm." - N. Uygur
-
bir yanda : zarf Bir tarafta, hem ... hem"Bir yanda ev kadını ve evli kadın olma özlemi, bir yanda gününü gün etme özgürlüğünün tutkusu." - Ç. Altan
-
bir yol : zarf Bir kez, bir defa"Otuz Beş Yaş şiirinin kolay söylenir bir şiir olduğunu sananlar, kâğıdı kalemi alıp bir yol da kendileri denesinler." - O. V. Kanık
-
bir yudum : sıfat Birazcık, çok az, bir yudumluk"Bir yudum anlayış görebilmek için yüzünde, zorluyorum kendimi." - A. Kulin
-
bir zahmet : zarf Zahmet olmazsa
-
bire bir : sıfat Aynı, tıpkı
-
bire bir eşleme : isim, matematik İki kümenin elemanları arasında, bir elemana karşı, bir eleman alınarak yapılan eşleme
-
ağzı bir : sıfat Söz birliği etmiş
-
arada bir : zarf Ara sıra"Arada bir yorgun başımı dinlendirmek üzere Suadiye taraflarında tek başıma gezmeye çıkıyorum." - N. F. Kısakürek
-
ayda yılda bir : zarf Çok seyrek olarak"Tiyatroya ayda yılda bir tiyatroya gidebiliyor."
-
daha bir : sıfat Değişik, farklı"Dikkatini topladı, yürüyen insanlara daha bir titizlikle bakmaya başladı." - O. Aysu
-
dört bir : isim Ciharıyek
-
elde bir : isim Kesinlikle gerçekleşecek şey
-
hangi bir : sıfat Bilinmeyen, belli olmayan"Bilmem hangi bir esnaf cemiyetinin fahri kâtibi imiş." - A. Ş. Hisar
-
hep bir ağızdan : zarf Toplu olarak (söylemek, konuşmak)
-
her bir : sıfat Sayılabilen şeylerin ayrı ayrı hepsi, beher (I)
-
iki bir : isim Zarla oynanan oyunlarda zarlardan birinin bir, öbürünün iki benekli olan yüzünün üste gelmesi
-
nisan bir : isim Nisan ayının birinci gününde yapılan aldatma veya şaka, nisanbalığı, nisan bir şakası
-
nisan bir şakası : isim Nisan bir
-
şöyle bir : zarf Üstünkörü"Bardağı şöyle bir yıkadı."
-
üç bir : isim Zarla oynanan oyunlarda, atılan zarlardan birinin bir, öbürünün üç benekli olan yüzünün üste gelmesi, seyek
-
ikide birde : zarf İkide bir"İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu." - Y. K. Beyatlı
-
başka biri : zamir Diğer bir kimse"Çoğu zaman ben, kendimi mesut edeyim derken başka birini bedbaht ediyorum." - A. M. Dranas
-
bir abam (postum) var atarım, nerede olsam yatarım : tek başına yaşayan bir kimse, sorumluluğunda başkaları olmadığı için rahat hareket eder
-
bir adama kırk gün ne dersen o olur : "sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir ağaçta gül de biter diken de : "bir aileden iyi adam da çıkar, kötü adam da" anlamında kullanılan bir söz
-
bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır : "ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz : "bir başa bir göz ne kadar gerekli ise bir anneye bir kız da o denli gereklidir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir arpa boyu (gitmek veya yol almak) : çok az (gitmek veya yol almak)
-
bir aşağı bir yukarı : zarf amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz
-
bir ayağı çukurda olmak : yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak
-
bir ayak üstünde bin yalan söylemek : çok kısa sürede pek çok yalan söylemek
-
bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek : çok kısa sürede pek çok yalan söylemek
-
bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı beslemez : "çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasını ötekinden beklediği için sıkıntıda kalır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir baltaya sap olamamak : belli bir iş sahibi olamamak
-
bir başa bir göz yeter : "azla yetinmek gerekir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir bardak suda fırtına koparmak : önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek
-
bir başka (olmak) : benzersiz, eşsiz (olmak)
-
bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca) : bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar
-
bir ben, bir de Allah bilir : "çok sıkıntı içindeyim" anlamında kullanılan bir söz
-
bir biçimine getirmek : çözüm yolu bulmak
-
bir ... bir (veya bir de) : hem ... hem
-
bir boka yaramamak : hiçbir şeye elverişli olmamak
-
bir bu eksikti : sıkıntılı bir durum varken bir yenisinin çıkması üzerine söylenen bir söz
-
bir çatı altında (olmak veya bulunmak) : aynı yapı, kurum, kuruluş vb. içinde (olmak)
-
bir çekirdek geri kalmamak : bütünüyle denk olmak
-
bir çiçekle bahar (veya yaz) olmaz : "küçük, güzel bir belirti ile doyurucu sonuca ulaşılmaz" anlamında kullanılan bir söz
-
bir çöplükte iki horoz ötmez : bir yerde iki kişi baş olmaz
-
bir çuval inciri berbat etmek : düzelmekte olan bir durumu yersiz, yanlış davranışlarla bozmak
-
bir dalda durmamak : sık sık iş veya düşünce değiştirmek
-
bir dediği bir dediğini tutmamak : söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak
-
bir dediği iki olmamak : her istediği yapılmak
-
bir deri bir kemik (kalmak) : çok zayıf (olmak)
-
bir dikili ağacı olmamak : hiçbir şeyi olmamak
-
bir dikiş kaldı : nerede ise, az kaldı
-
bir dokun bin ah işit (veya dinle) (kâseifağfurdan) : "insanları konuşturmak için biraz dertlerini deşmek yeter" anlamında kullanılan bir söz
-
bir don bir gömlek : yarı çıplak
-
bir dostluk kaldı! : mal azaldığında satıcıların kullandığı bir müşteriyi özendirme sözü
-
bir dönüm güzlük on dönüm yazlığa bedeldir : "sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir dudağı yerde bir dudağı gökte : masallardaki dev gibi korkunç ve çirkin
-
bir düşüncedir (veya düşünce) almak : bir konuda kaygılanarak çözüm yolu bulmaya çalışmak
-
bir elini bırakıp ötekini öpmek : aşırı saygı göstermek
-
bir elinin verdiğini öbür elin görmesin : "birine yaptığın iyiliği gizli tut" anlamında kullanılan bir söz
-
bir elin nesi var, iki elin sesi var : "başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek" anlamında kullanılan bir söz
-
bir elin sesi çıkmaz : "bir davanın bir kişi tarafından savunulması etkili ve yeterli değildir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir eli yağda bir eli balda (olmak) : varlık ve bolluk içinde (olmak)
-
bir elle verdiğini öbür elle almak : yapar göründüğü bir iyiliği, sağladığı bir çıkarla ödetmek
-
bir elmanın yarısı o, yarısı bu : birbirlerine çok benzeyen kimseler için kullanılan bir söz
-
bir fende kazık kakmak (veya çakmak) : bir bilgi veya bilim dalında saplanmış kalmak
-
bir fit bin büyü yerine geçer : "bir kimseyi başkasına karşı kışkırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir gömlek fazla eskitmiş olmak : birinden daha yaşlı ve daha görmüş geçirmiş olmak
-
bir görüş bir kör biliş : "bir kez görmekle bir şey iyice anlaşılmaz, öğrenilmez" anlamında kullanılan bir söz
-
bir göz ağlarken öbür göz gülmez : "keder veya sıkıntı varken dostlar, akrabalar eğlenmemelidir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir göz gülmek : hem gülüp hem ağlamak
-
bir günden bir güne : hiçbir zaman
-
bir günlük beylik beyliktir : "hoşa giden bir durum, kısa da sürse çekici ve güzeldir" anlamında kullanılan bir söz
-
... bir hâl almak (hâle girmek) : ... bir duruma gelmek
-
bir hâl olmak : bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek
-
bir hizaya gelmek : düzgün sıra olmak
-
bir içim su (gibi olmak) : çok güzel (kadın)
-
bir iğne bir iplik olmak : iğne ipliğe dönmek
-
bir ilke imza atmak : bir konuda hiç kimsenin veya kuruluşun yapmadığı bir işi gerçekleştirmek
-
bir inat, bir murat : "inatçı kişi, her inadında istediği bir şeyi elde eder" anlamında kullanılan bir söz
-
bir iş olmak : anlaşılmaz, bilinmeyen bir durum olmak
-
bir işaretine bakmak : bir işi yapmak için hazır beklemek
-
bir işi başından kesmek : yapılması istenmeyen bir işi baştan engellemek
-
bir iştir oldu : istenmeyen, kötü bir durum karşısında söylenen bir söz
-
bir kafada olmak : aynı düşüncede olmak
-
bir kapıya çıkmak : aynı sonuca varmak
-
bir karıyla bir koca, dırdır eder her gece : "sıkıntı veya yalnızlık yüzünden iki dost bile birbiriyle dalaşır, anlamsız konuşur" anlamında kullanılan bir söz
-
bir kazanda kaynamak : anlaşmak, uyuşmak, bağdaşmak
-
bir kenara atılmak : unutulmak, terk edilmek, ilgi kesilmek
-
bir kenarda durmak : gerektiği zaman kullanmak üzere hazırda tutmak
-
bir kıza dünür düşmek : bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek
-
bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır : "bir şeyi herkes ister ancak onu bir kişi elde edebilir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir kol çengi : şen sözler ve davranışlarla çevresine neşe saçanlar için söylenen bir söz
-
bir kolayını aramak : bir şeyi yapmak, çözmek için gerekli kolay ve kestirme yöntemi araştırmak
-
bir kolayını bulmak : kolaylıkla yapabilmeyi sağlamak veya yapma yolunu bulmak
-
bir koltuğa iki karpuz sığmaz : "aynı zamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir korkak bir orduyu bozar : "bir toplumda korkak kişi, kaygılı, heyecanlı sözleriyle kargaşa çıkarır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir koyundan iki post çıkarmak : olması gerekenden daha fazla elde etmek
-
bir Köroğlu, bir Ayvaz : bir karı kocanın çocuklarının, yakınlarının yanlarında bulunmadığını veya çocukları olmadığını anlatan bir söz
-
bir köşeye atılmak : terk edilmek, ilgilenilmemek, kendi kaderine terk edilmek
-
bir köşeye çekilmek : hiçbir işe karışmayarak yaşamak
-
bir köşeye koymak : saklamak, biriktirmek
-
bir köşeye oturmak : gelin olmak, evlenmek
-
bir köşeye sinmek : kimsenin görmeyeceği bir yere saklanmak, gizlenmek, sesi çıkmaz olmak
-
bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır (veya dokunur) : "bir kötünün, yalnızca yakın çevresine değil daha geniş çevrelere de zararı dokunur" anlamında kullanılan bir söz
-
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak : söylenen söze önem vermemek
-
bir kurşun atımı : kurşunun gidebileceği uzaklık
-
bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır : "herhangi bir olayı, bir işi, bir ödevi küçümsememek, önemle ele almak gerekir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir noktaya kadar : belli bir sınıra kadar
-
bir mum al da derdine yan : "başkalarıyla uğraşacağına kendi durumunu düşün" anlamında kullanılan bir söz
-
bir o kadar : ne kadar varsa o kadar daha, bir katı, bir misli
-
bir olmak : bir araya gelmek, iş birliği yapmak
-
bir o yana, bir bu yana : rastgele, birçok yere, çeşitli yönlere
-
bir papel (veya pul) etmemek : değeri olmamak
-
bir pula satmak : bir kimseyi bir çıkar uğruna harcamak
-
bir selam bin hatır yapar : "selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir, gönül kazanmakta büyük önemi vardır" anlamında kullanılan bir söz
-
bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (veya üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge) : "birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya çıkarak yapanı kötü bir duruma düşürür, suçlu cezasız kalmaz" anlamında kullanılan bir söz
-
bir sıkımlık canı olmak : çok cılız ve güçsüz olmak
-
bir söyle on dinle : "az konuşup çok dinlemek yararlı olur" anlamında kullanılan bir söz
-
bir söylemek pir söylemek : uzatmadan gereği gibi söylemek
-
bir sözünü (veya dediğini) iki etmemek : birinin her istediğini hemen yerine getirmek
-
bir sürçen atın başı kesilmez : "şimdiye kadar sizi memnun etmiş olan kişi bir kez yanlış iş yaptığında kendisine hemen ağır ceza verilmemelidir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir şey (veya şeyler) olmak : huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek
-
bir şey sanmak : bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak, değerlendirmede yanılmak
-
bir şey söylemek : konuşmak
-
bir şey yapmak : iyilik veya kötülükte bulunmak
-
bir şeye benzememek : işe yarar durumda olmamak
-
bir şeyler, bir şeyler : daha fazla açıklamamak, kısa kesmek gerektiğinde söylenen bir söz
-
bir tanem : çok sevilen kişiye söylenen bir söz
-
bir tarakta bezi olmamak : sözü edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak
-
bir tarafa bırakmak (veya koymak) : önemsememek, benimsememek, ertelemek
-
bir taşla iki kuş vurmak : bir davranışla birden çok yararlı sonuca ulaşmak
-
bir tat, bin feryat : mutluluktan çok, sıkıntısı olan
-
bir tek : olumlu cümlelerde, yalnız bir
-
bir tek atmak : bir kadeh içki içmek
-
bir tepe yıkılır, bir dere dolar : "dünyada hiçbir şey kaybolmaz; birinin kaybettiğini başkası kazanır, bir zengin fakirleşirken bir fakir de zenginleşebilir" anlamında kullanılan bir söz
-
bir torba kemik : çok zayıf
-
bir tuhaflığı olmak : kendini iyi hissetmemek
-
bir tutmak (veya görmek) : eşit saymak, eşit görmek
-
bir varmış bir yokmuş : bir masala başlarken, "eskiden" anlamında söylenen bir tekerleme
-
bir yakadan baş çıkarmak : bir çatı altında dirlik düzenlik içinde yaşamak
-
bir yastığa baş koymak : evlilik hayatını mutlu bir biçimde geçirmek
-
bir yastıkta kocamak : karı koca birlikte uzun bir ömür sürmek
-
bir yaşına daha girmek : şimdiye değin görmediği şaşılacak yeni bir şeyle karşılaşmak
-
bir yere kadar : belli bir noktaya veya sınıra kadar
-
bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden : "oturmayacağını belirten konuk yatıya kalır, yemeyeceğini söyleyen de bir türlü doyurulamaz" anlamında kullanılan bir söz
-
bir yiyip bin şükretmek : kötü durumda olanlara bakarak kendi durumunun değerini bilmek
-
bir yol tutturmak : bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek
-
bir yolunu bulmak : çare bulmak, çözüm üretmek
-
bire beş katmak : bire bin katmak
-
bire bin katmak : çok abartmak
-
bire ... vermek : buğday, arpa, nohut, fasulye vb. ürünler için toprak, kullanılan tohumun belli bir katı kadar ürün vermek
-
biri bilmeyen bini hiç bilmez : "küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, daha büyük iyiliklere layık değildir" anlamında kullanılan bir söz