-   su basmak  : bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak  
-   su katılmamış  : kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan  
-   su gibi  : çok ıslak  
-   su vermek  : bitkileri sulamak  
-   su almak  : suyu içine çekmek  
-   su çekmek  : içine su almak  
-   su dökmek  : küçük abdest bozmak  
-   su dökünmek  : yıkanmak  
-   su etmek  : denizcilik bir geminin içine herhangi bir yerinden su girmek veya su sızmak  
-   su gelmek  : tıp (***) doğumdan önce amniyon sıvısı döl yolundan akmak  
-   su gibi akmak  : zaman hızla geçmek  
-   su gibi aziz ol!  : su getirenlere iyi dilek olarak söylenen bir söz  
-   su gibi bilmek (veya okumak)  : yanlışsız bilmek veya okumak  
-   su gibi ezberlemek  : yanlışsız okuyabilecek kadar ezberlemek  
-   su gibi olmak  : çok ıslanmak  
-   su gibi terlemek  : çok terlemek  
-   su görmemiş  : çok kirli (yüz, el)  
-   su götürür yeri olmamak  : başka türlü yorumlanacak bir yönü bulunmamak  
-   su içinde  : en kötü şartlarda bile  
-   su içinde kalmak  : çok terlemek  
-   su iktiza etmek  : gusül gerekmek  
-   su kaçırmak  : su sızdırmak  
-   su kapmak  : yaralar azmak  
-   su kesmek  : sulanmak  
-   su koyuvermek  : sebze ve et pişerken suyunu salıvermek  
-   su uyur, düşman uyumaz  : "düşmana karşı her zaman uyanık davranmak gerekir" anlamında kullanılan bir söz  
-   su yüzüne (veya üstüne) çıkmak  : görünür olmak  
-   su yapmak  : denizcilik gemi veya sandalın içine dibinden su girmek  
-   su yürümek  : ilkbahara doğru ağaçlar tomurcuklanmaya başlamak  
-   su yüzü görmemiş  : su görmemiş  
-   su yüzüne çıkmak  : bir süre örtülü kalmış bir iş veya sorun aydınlanmak, belli olmak, meydana çıkmak  
-   suda pişmiş  : kaynatılarak veya haşlanarak pişirilmiş  
-   sudan çıkmış balığa dönmek  : herhangi bir sebeple ne yapacağını bilememek, çok şaşırmak  
-   sudan geçirmek  : herhangi bir şeyi üstünkörü yıkamak  
-   sular kararmak  : akşam olmaya başlamak  
-   sular seller gibi  : bir metni yanlışsız söyleyecek kadar  
-   suya düşmek  : bir şeyin gerçekleşme olasılığı kalmamak  
-   suya göstermek  : hafifçe yıkamak  
-   suya götürüp susuz getirmek  : herhangi bir işte akıl, zekâ, deneyim ve kurnazlıkla bir diğerini alt etmek  
-   suya sabuna dokunmamak  : sakıncalı konularla ilgilenmemek, bunlardan söz etmemek  
-   suya salmak  : boşuna harcamak  
-   suyu baştan (veya başından) kesmek  : işin aslı üzerinde kesin bir şey söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek duymamak  
-   suyu getiren de bir, testiyi kıran da  : testiyi kıran da bir, suyu getiren de  
-   suyu görünce teyemmüm bozulur  : "bir zorunluluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluluk ortadan kalktığında gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir" anlamında kullanılan bir söz  
-   suyu ısınmak (veya kaynamak)  : işbaşından uzaklaştırılması yakın olmak  
-   suyu kesilmiş değirmene dönmek  : işlemez, yararsız duruma gelmek  
-   suyu nereden geliyor?  : "bir işi görmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor?" anlamında kullanılan bir söz  
-   suyu seli kalmamak  : sulu yemek kaynaya kaynaya suyu azalmak  
-   suyun akıntısına gitmek  : olayların veya durumun gelişmesine göre davranmak, uymak  
-   suyun başı  : suyun çıktığı yer, kaynak  
-   suyuna gitmek  : suyunca gitmek  
-   suyuna tirit  : baştan savma, değersiz, özensiz  
-   suyunca gitmek  : bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak  
-   suyunu almak  : kaynatılan yiyeceğin suyunu ayırmak  
-   suyunu çekmek  : yemek kaynayıp suyu kalmamak  
-   suyunun suyu  : tavşanın suyunun suyu