-  
 göz açtırmamak  : başka bir iş yapmasına vakit veya imkân vermemek 
   -  
 göz alabildiğine  : gözün görebileceği en uzak yerlere kadar 
   -  
 göz ardı etmek  : gereken önemi vermemek 
   -  
 gözaydın etmek  : güzel bir olay için kutlamak, iyi dileklerde bulunmak 
   -  
 gözaydına gelmek  : birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gelmek 
   -  
 gözaydına gitmek  : birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gitmek 
   -  
 göz değmek  : uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşmek 
   -  
 göz doldurmak  : görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek 
   -  
 göz doyurmak  : bir şey görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek 
   -  
 göz etmek  : gözle işaret etmek 
   -  
 göz görmeyince gönül katlanır  : "yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 göz görür, gönül katlanır  : "kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 göz kamaştırmak (veya almak)  : kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak 
   -  
 göz kesilmek  : bütün dikkatiyle bakmak 
   -  
 göz kırpmadan  : acımadan, merhamet etmeden 
   -  
 göz kırpmak  : göz kapağını kapayıp açmak 
   -  
 göz kırpmamak  : uyumamak 
   -  
 göz kulak olmak  : görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak 
   -  
 göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak  : göz ucuyla bakmak 
   -  
 göz süzmek  : baygın ve anlamlı bakmak 
   -  
 göz (veya gözünün) ucuyla bakmak  : fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden yandan bakmak 
   -  
 göz ucuyla görmek  : fark etmek 
   -  
 göz var, izan var  : bir şeyin göz ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatan bir söz 
   -  
 göz yıldırmak  : gözünü korkutmak 
   -  
 göz yummak  : görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak 
   -  
 göz yummamak  : uyumamak 
   -  
 gözden çıkarmak  : bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek 
   -  
 gözden geçirmek  : okumak 
   -  
 gözden ırak olan gönülden de ırak olur  : "ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 gözden ırak tutmak  : görmek istememek 
   -  
 gözden ırak tutulmak  : önem verilmemek, değersiz bulmak 
   -  
 gözden (veya gözünden) kaçmak  : görülmemek, farkına varılmamak 
   -  
 gözden kaybolmak  : ortadan çekilmek veya görünmez olmak, kaybolmak 
   -  
 gözden nihan olmak  : gözden kaybolmak 
   -  
 gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)  : hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak 
   -  
 gözden uzaklaşmak  : ayrılıp başka yere gitmek, görünmez olmak 
   -  
 göze almak  : gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek 
   -  
 göze batmak  : aşırı derecede görünür olmak 
   -  
 göze çarpmak  : dikkati üzerine çekmek 
   -  
 göze diken olmak  : göze batmak 
   -  
 göze gelmek  : birisine nazar değmiş olmak 
   -  
 göze girmek  : davranış ve yetenekleriyle ilgi ve önem kazanmak 
   -  
 göze görünmek  : belli, açık olmak 
   -  
 göze görünmemek  : ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak 
   -  
 göze yasak olmaz  : "bir kimseye veya nesneye bakılmasını kimse önleyemez" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek  : çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek 
   -  
 gözle yemek  : bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak 
   -  
 gözleri bayılmak  : uyku, istek vb. bir durum gözlerinden belli olmak 
   -  
 gözleri berraklaşmak  : bakışları daha canlı ve parlak olmak 
   -  
 gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak)  : gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek 
   -  
 gözleri çivilenmek  : aynı noktaya sürekli olarak bakmak 
   -  
 gözleri çukura gitmek (veya kaçmak)  : aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek 
   -  
 gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak)  : ağlayacak kadar duygulanmak 
   -  
 gözleri fıldır fıldır olmak  : telaşlı bir biçimde bakmak 
   -  
 gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak)  : uykusuzluk, yorgunluk, ağlama vb. sebeplerle gözleri çok kızarmak 
   -  
 gözleri kapanmak  : ölmek 
   -  
 gözleri parlamak (veya parıldamak)  : gözlerinde sevinç ve istek belirmek 
   -  
 gözleri sulanmak  : gözlerine yaş gelmek 
   -  
 gözleri süzülmek  : göz kapakları hafifçe kapanmaya başlamak 
   -  
 gözleri şıldır şıldır dönmek  : gözleri yaş dolu bir biçimde bakmak 
   -  
 gözleri takılıp kalmak  : bir şeyden gözlerini ayıramamak 
   -  
 gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak)  : korku, öfke ve telaşı gözlerinden belli olmak 
   -  
 gözlerinde şimşek çakmak  : aşırı parlamak 
   -  
 gözlerinden okumak  : düşüncelerini bakışlarından sezmek 
   -  
 gözlerine inanamamak  : hiç umulmayan, hiç beklenmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak 
   -  
 gözlerine mil çekmek  : birinin gözlerini kızgın mille kör etmek 
   -  
 gözlerini bayıltmak  : gözlerini yarı kapamak 
   -  
 gözlerini belertmek  : gözlerini, akı çok görünecek biçimde açmak 
   -  
 gözlerini bitirmek  : gözlerini aşırı yormak 
   -  
 gözlerini devirmek  : öfke ile bakmak 
   -  
 gözlerini fal taşı gibi açmak  : şaşkınlıkla, hayretle bakmak 
   -  
 gözlerinin içi gülmek  : çok sevindiği yüzünden, gözlerinden belli olmak 
   -  
 gözlerinin içine kadar kızarmak  : utancından yüzü çok kızarmak 
   -  
 gözü (veya gözleri) açılmak  : uyanmak 
   -  
 gözü akmak  : gözü yaralanıp kör olmak 
   -  
 gözü alışmak  : önceden iyi göremediği bir şeyi sonradan görür olmak 
   -  
 gözü almamak  : bir işi becerebileceğine inanmamak, yadırganmaz olmak 
   -  
 gözü arkada kalmak  : bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek 
   -  
 gözü bulanmak  : bulanık görmeye başlamak 
   -  
 gözü büyükte olmak  : büyük emeller beslemek 
   -  
 gözü çıkasıca  : "kör olsun, görmez olsun" anlamında kullanılan bir ilenme sözü 
   -  
 gözü dalmak  : gözü bir noktaya dikili olarak dalgın dalgın bakmak 
   -  
 gözü değmek  : uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşürmek 
   -  
 gözü doymak  : çok istenen bir şeyin yeterli miktarı elde edildikten sonra daha çoğunu istememek 
   -  
 gözü dönesi  : "geberesi" anlamında kullanılan bir ilenme sözü 
   -  
 gözü (veya gözleri) dönmek  : aşırı bir isteğin, öfkenin etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek 
   -  
 gözü dumanlanmak  : öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek 
   -  
 gözü dünyayı görmemek  : hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek 
   -  
 gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek)  : bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak 
   -  
 gözü gibi sevmek  : pek çok sevmek 
   -  
 gözü gitmek  : bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak 
   -  
 gözü gönlü açılmak  : neşelenmek, ferahlamak 
   -  
 gözü görmemek  : görmez olmak 
   -  
 gözü göz değil  : "iyi insan olmadığı bakışından belli oluyor" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 gözü hiçbir şey görmemek  : heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek 
   -  
 gözü ısırmak  : bir kimseyi tanıyacak gibi olmak 
   -  
 gözü ilişmek  : birdenbire veya istemeden görmek 
   -  
 gözü kalmak  : elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek 
   -  
 gözü (veya gözleri) kararmak  : başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek 
   -  
 gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak)  : gözünde hafifçe şaşılık bulunmak 
   -  
 gözü kesmek  : bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek 
   -  
 gözü kızmak  : gözü hiçbir şey görmeyecek ölçüde öfkelenmek 
   -  
 gözü korkmak  : daha önce geçirdiği kötü bir denemeden sonra birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varmak 
   -  
 gözü (veya gözleri) okşamak  : göze hoş görünmek 
   -  
 gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak  : dikkati bir yerde toplanmak 
   -  
 gözü sönmek  : kör olmak 
   -  
 gözü (veya gözleri) takılmak  : dikkati çeken bir şeyden bakışlarını ayıramamak 
   -  
 gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz  : "her zaman çıkar peşinde koşan kişi, tehlikelerden uzak kalamaz" anlamında kullanılan bir söz 
   -  
 gözü toprağa bakmak  : ölmek üzere olmak 
   -  
 gözü uyku tutmamak  : uyuyamamak 
   -  
 gözü (veya gözleri) üstünde kalmak  : kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek 
   -  
 gözü yememek  : bir işi yapacak güç ve yeteneği kendinde bulamamak 
   -  
 gözü yılmak  : daha önceden denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek 
   -  
 gözüm!  : gözümün nuru 
   -  
 gözüm çıksın (veya kör olsun)  : bir şeyin doğruluğuna inandırmak için edilen ant 
   -  
 gözün aydın!  : sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü 
   -  
 gözün ... görsün  : bir şey övülerek gösterilmek veya anlatılmak istendiğinde söylenen bir söz 
   -  
 gözünde büyümek  : bir şey bir kimseye olduğundan güç veya önemli görünmek 
   -  
 gözünde büyütmek  : bir kimseyi, olayı veya şeyi abartmak 
   -  
 gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak  : sert ve şiddetli darbe yüzünden göz önünde yıldızlar oluşmak 
   -  
 gözünde tütmek  : çok özlemek 
   -  
 gözünden kıskanmak  : üzerine titremek, kollayıp gözetmek 
   -  
 gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak  : çok uykulu olmak 
   -  
 gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak  : çok ağlamak 
   -  
 gözüne (veya gözlerine) bakmak  : gözünün veya gözlerinin içine bakmak 
   -  
 gözüne batmak  : tedirgin etmek, rahatsız etmek 
   -  
 gözüne çarpmak  : görünür olmak, dikkati çekmek 
   -  
 gözüne diken olmak  : gözüne batmak 
   -  
 gözüne dizine dursun  : nankörlük eden birine "Allah nankörlüğünün cezasını seni kör ve kötürüm ederek versin" anlamında söylenen bir ilenme sözü 
   -  
 gözüne hiçbir şey görünmemek  : kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek 
   -  
 gözüne ilişmek  : birdenbire, istemeden görmek 
   -  
 gözüne karasu inmek  : karasu hastalığı yüzünden gözü görmez olmak 
   -  
 gözüne uyku girmemek  : uyuyamamak, uykusuz kalmak 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) açmak  : uyanmak 
   -  
 gözünü ağartmak  : gözlerini belertmek 
   -  
 gözünü ayırmamak  : bir şeye sürekli olarak bakmaktan kendini alamamak 
   -  
 gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak)  : tehlikeli işlere atılmaktan çekinmemek 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) dikmek  : dikkatle bakmak, gözünü ayırmadan bir yere veya bir kimseye bakmak 
   -  
 gözünü doyurmak  : bol bol vermek 
   -  
 gözünü dört açmak  : aldanmamak için çok uyanık bulunmak 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) duman bürümek  : hayale dalmak, dalgınlaşmak 
   -  
 gözünü gözüne dikmek  : başkasının gözüne sürekli olarak bakmak 
   -  
 gözünü hırs bürümek  : aşırı hırslanmak 
   -  
 gözünü ... hırsı bürümek  : bir şeyi aşırı ölçüde istemek 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) kan bürümek  : adam öldürecek kadar öfkelenmek 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) kapamak  : ölmek 
   -  
 gözünü karartmak  : bir işe atılırken hiçbir şeyden çekinmemek 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) kırpmadan  : çekinmeden, korkusuzca 
   -  
 gözünü kin bürümek  : intikam alma duygusundan başka bir şeye önem vermemek 
   -  
 gözünü (veya gözlerini) oymak  : çok kötülük etmek 
   -  
 gözünü sevda (veya aşk) bürümek  : ondan başka hiçbir şeyi düşünmemek, tamamen ona bağlanmak 
   -  
 gözünü sevdiğim  : okşamalık olarak kullanılan bir söz 
   -  
 gözünü seveyim  : birinden bir şey isteneceği zaman kullanılan söz 
   -  
 gözünü toprak doyursun  : kendinden olan veya kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bununla yetinmeyenler için söylenen bir ilenme sözü 
   -  
 gözünü üstünden ayırmamak  : sürekli denetim altında bulundurmak 
   -  
 gözünü yıldırmak  : gözünü korkutmak 
   -  
 gözünü yummak  : gözünü kapamak 
   -  
 gözünün bebeği gibi sevmek  : çok sevmek 
   -  
 gözünün çapağını silmeden  : sabahleyin uyanır uyanmaz 
   -  
 gözünün içine baka baka  : cesaret ve soğukkanlılıkla 
   -  
 gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak  : bir kimsenin üstüne titremek 
   -  
 gözünün üstünde kaşın var dememek  : birinin her davranışını hoş görmek 
   -  
 gözünün önüne gelmek  : hatırlamak 
   -  
 gözünün önünü görmemek  : sisten, pustan dolayı etrafını görememek 
   -  
 gözüyle görmek  : bir olaya tanık olmak 
   -  
 gözüyle (veya gözleriyle) tartmak  : kim ve ne olduğunu anlamak için dikkatle bakmak