-
zaman bilimi : isim Tarihsel olayların zamanını inceleme bilimi, kronoloji
-
eş zaman : sıfat Aynı zaman içinde hareket eden, senkron, asenkron karşıtı
-
zaman eki : isim, dil bilgisi Fiillerde kullanılan ve zaman kavramı veren ek: -ecek (gel-eceğ-im), -miş (piş-miş-ti), -iyor (sev-iyor), -di (gel-di) vb
-
dar zaman : isim Çok kısa bir süre, dar vakit
-
geniş zaman : isim, dil bilgisi Fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını belirten, -r, -ir veya -er ekiyle kurulan zaman: Başlar (başla-r), geliriz (gel-ir-iz), severim (sev-er-im) gibi
-
vaktizamanında : zarf Vaktiyle
-
çift zamanı : isim Tarla sürme zamanı
-
müruruzaman : isim, hukuk Süre aşımı
-
zaman aşımı : isim, hukuk Süre aşımı"Bu yargıcın zaman aşımı diye bir kavramdan haberi yok anlaşılan." - T. Yücel
-
zaman ayarlı : sıfat Belirli bir ana ayarlanmış olan"Zaman ayarlı bomba."
-
zaman belirteci : isim, dil bilgisi Zaman zarfı
-
zaman birimi : isim, gök bilimi Tekrarlanan gök olaylarına dayanılarak seçilen zaman aralığı"Güneş günü. Yıldız günü."
-
zaman dizini : isim Tarihsel olayların zaman bakımından sırası, kronoloji"Yirminci yüzyılın zaman dizini."
-
zaman tüneli : isim Bilim kurguda değişik zamanlar arasında geçişin sağlandığına inanılan yer
-
zaman zaman : zarf Ara sıra"Kendisini zaman zaman tutan bu nöbetten kurtulmaya çalıştı." - S. Kocagöz
-
zaman zarfı : isim, dil bilgisi Bir fiilin anlamını zaman kavramı ile sınırlandıran zarf, zaman belirteci"Yarın yazacağım. Şimdi geliyorum. Sabahleyin vereceksiniz."
-
ahir zaman : isim Son zaman
-
aman zaman : isim Fırsat, çıkar yol
-
art zamanlı : sıfat Evrim açısından ele alınan süre içinde birbirini izleyen, diyakronik
-
birleşik zaman : isim, dil bilgisi Yalın zamanlı ve çekimli bir fiilin -di (i-di), -miş (i-miş,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak bildirdiği zaman: Sevdiydi (sevdi-y-di
-
eş zamanlı : sıfat Başlamalarıyla bitmeleri arasında geçen zaman eşit olan (olaylar), senkronik"Oysa tetiğe basılmasıyla merminin bedene saplanması eş zamanlı değildir." - İ. O. Anar
-
geçmiş zaman : isim, dil bilgisi Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan önceye ait olması, mazi. Ali geldi, Ahmet bu havada İstanbul 'a gidip gelmiş gibi
-
gelecek zaman : isim, dil bilgisi Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan sonraya ait olduğunu belirten, -e, -ecek, -esi, -se, -meli ekleriyle kurulan zaman: Gele, gelecek, gelesi, gelse, gelmeli gibi
-
gelecek zaman kipi : isim, dil bilgisi Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan sonraya ait olduğunu sınırlı bir biçimde gösteren, -ecek ekiyle kurulan kip: Geleceğim, geleceksin gibi
-
her zaman : zarf Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık"Böyle yerlerde bulunmak bana her zaman saçma sözler dinlemek kadar azap verir." - A. Ş. Hisar
-
İkinci Zaman : özel, isim, jeoloji İkinci Çağ
-
kimi zaman : zarf Ara sıra"Kimi zaman yoluna yalnız başına devam etme zorunluluğuyla da karşılaştı." - A. Cemal
-
ölü zaman : isim Ölü saat
-
yalın zaman : isim, dil bilgisi Ek fiil kullanılmadan kurulan çekimli fiilin belirttiği zaman: Geldin, gelmişsin, geliyorsun gibi
-
aynı zamanda : zarf Hem de, bununla birlikte"Buna aynı zamanda burjuvazinin zaafının alameti olarak bakmak lazımdır." - N. Hikmet
-
hikâye birleşik zamanı : isim, dil bilgisi Yalın zamanlı bir fiilin geçmişte yapıldığını anlatan, idi > -di ekiyle kurulan kip"(geldi + idi) > geldiydi, (gelse + idi) > gelseydi."
-
iftar zamanı : isim, din b. (***) İftar vakti
-
ikindi zamanı : zarf İkindi vakti
-
rivayet birleşik zamanı : isim, dil bilgisi Yalın zamanlı bir kiple -miş ekinin birlikte kullanılmasından oluşan birleşik zaman: Gelmişmiş, gelecekmiş gibi
-
bir zamanlar : zarf Zamanında, vaktiyle, eskiden, bir keresinde"Bir zamanlar, sertliğinden, karşında nefes alamazdık." - N. F. Kısakürek
-
zaman bırakmak : bir iş için süre ayırmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman geçirmek : oyalanmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman almak : sürmek, devam edip zamanı geçirmek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman kazanmak : vakit kazanmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman kollamak : bir işin sırasını beklemek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman öldürmek : boş şeylerle vakit geçirmek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman vermek : bir iş için belli bir süre ayırmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman tanımak : bir iş için yeterli zaman vermek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zamana uymak : davranışlarını içinde bulunulan günün şartlarına uydurmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zamanı avlamak : uygun zamanı bulmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zamanı dolmak : bir iş için ayrılan süre sona ermek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zamanı (veya zamanını) geçirmek : bir işin yapılması için tanınan süreyi doldurmak"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin
-
zaman ile yarışmak : hızlı hareket etmek"Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." - Ö. Seyfettin