-
eğri söz : isim Kötü söz
-
ön söz : isim Kitapların giriş kısmına konulan, o eserin konusunu, amacını, işleniş biçimini anlatan yazı, sunuş, söz başı, ön deyi, mukaddime"Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ön söz yazmadığı roman yok gibidir." - S. Birsel
-
kuru söz : isim Kuru laf
-
söz sırası : isim Bir toplulukta konuşma yapma zamanı"Bu fırsattan istifade ederek söz sırasını elime geçirmek istedim." - P. Safa
-
sözgötürmez : sıfat Sugötürmez
-
atasözü : isim Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, deme, mesel, sav, darbımesel"Her atasözü yerleşmiş bir itiyadın, bir âdetin, bir huyun söz biçimine girmesi, böylelikle perçinleşmesi demektir." - N. Hikme
-
söz başı : isim Ön söz
-
söz birliği : isim Ağız birliği
-
söz bölüğü : isim, dil bilgisi Anlatımın herhangi bir parçası
-
söz bölükleri : isim, dil bilgisi Kelimelerin ad, sıfat, fiil, zamir, edat, bağlaç, zarf, ünlem diye adlandırılan türleri
-
söz cambazı : isim Söz söylemesini iyi bilen, ağzı laf yapan kimse
-
söz dağarcığı : isim, dil bilgisi Söz varlığı
-
söz dalaşı : isim Karşılıklı söz söyleme, sözle saldırma, polemik
-
söz dizimi : isim, dil bilgisi Bir cümleyi oluşturan kelime türlerinin arasındaki ilişkileri inceleyen ve sınıflamalar yapan dil bilgisi kolu, cümle bilgisi, tümce bilgisi, nahiv, sentaks
-
söz düellosu : isim İki kişi arasında sözle yapılan tartışma, söz yarışı
-
söz ebesi : isim Laf ebesi
-
söz ehli : sıfat Konuşması istekle, zevkle dinlenen (kimse)
-
söz gelimi : edat Söz gelişi
-
söz gelişi : edat Bir düşünceyi açıklamak için örnek gösterileceğinde o örneğe giriş olarak söylenen bir söz, söz gelimi, söz misali, temsil, söz temsili, örneğin, mesela, bilfarz"Söz gelişi dün sırtında torbasıyla eskicilik yapan biri, bugün özel arabasıyla tiyatroya
-
söz gösterisi : isim, TV (***) Toplumun ilgisini çeken, çeşitli konuların ele alındığı, karşılıklı şaka ve takılmalarla süslenen program, tolkşov
-
söz hazinesi : isim, dil bilgisi Söz varlığı
-
söz karışıklığı : isim, ruh bilimi Bir kelimenin yerine bir başkasını kullanma biçiminde görülen konuşma bozukluğu, kelime karışıklığı, parafazi
-
söz kesimi : isim Gençlerin evlenmeleri için ön anlaşma yapılması, sözlenme
-
söz konusu : sıfat Sözü edilen, üzerinde konuşulan, bahis konusu, bahis mevzusu, mevzubahis"Söz konusu tehlike ise bir yıl sonra doğacak olan ve kurduğu düşlerin hepsi bir anda gerçeğe dönüşüverecek bir çocuktan ibaretti." - İ. O. Anar
-
söz meydanı : isim Serbestçe konuşulacak yer
-
söz misali : edat Söz gelişi
-
söz rüşveti : isim Bir çıkar sağlamak için bir kimseyi övme"Hacı Ömer, beni bir kere de bir söz rüşveti ile yemlemeye çalıştı." - R. N. Güntekin
-
söz sahibi : sıfat Bir konuda bilgisi veya yetkisi olan (kimse)
-
söz temsili : edat Söz gelişi"Değişik yüz görmek, değişik söz işitmek -insanın ne bileyim ben söz temsili bu- gözünü, gönlünü açıyor." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
söz ustası : isim Söz söylemesini bilen veya ağzına söz yakışan kimse
-
söz varlığı : isim, dil bilgisi Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük hazinesi, kelime hazinesi, kelime kadrosu, vokabüler
-
söz yarışı : isim Söz düellosu
-
söz yazarı : isim Müzik parçalarının metnini yazan kimse, güfteci
-
söz yitimi : isim, tıp (***) Beyinde meydana gelen bir hasar sonucunda kişinin anlama, konuşma, dinleme yeteneklerinde değişik oranlarda ortaya çıkan kaybolma nedeniyle ses çıkarma yeteneği kaybolmadığı hâlde istenilen sözü bulup söyleyememe hastalığı, afazi
-
söz zinciri : isim, dil bilgisi Dil birimlerinin birbirini izlemesinden doğan ve ardışıklığa dayanan düzen
-
sözüm ona : zarf Sanki, güya"Bu patlamalar onların kazma seslerini sözüm ona bastıracaktı." - İ. O. Anar
-
sözün kısası : zarf Kısacası
-
sözüne sahip : sıfat Söylediğini yerine getiren, sözünü tutan
-
acı söz : isim Kişinin onuruna dokunan, gönlünü inciten söz
-
ağır söz : isim Kişinin onuruna dokunan, dayanılması güç söz
-
ara söz : isim Doğrudan doğruya konuşulan veya yazılan konuyu ilgilendirmeyen dolaylı söz, istitrat
-
beylik söz : isim Herkesin kullandığı, etkisi kalmamış söz"Darılma ama bunlar bana hep birtakım beylik sözler gibi geliyor." - O. C. Kaygılı
-
iğneli söz : isim Dokunaklı, kırıcı söz
-
katı söz : isim Sert ve kırıcı söz
-
lastikli söz : isim Değişik anlamlara gelebilen, farklı değerlendirilebilen konuşma, lastikli lakırtı
-
pis söz : isim Ayıp sayılan veya hakaret olarak kabul edilen, yakışık almayan söz, pis lakırtı
-
sav söz : isim Bir savı klişe biçimine getiren deyiş"Roman, bu sav sözleri doğrulayacak kara bir ortamın yoklanması sayılabilir." - S. İleri
-
son söz : isim, edebiyat Bazı edebî eserlerde yer alan son söz niteliğindeki bölüm, son deyiş, hatime, epilog
-
tatlı söz : isim Tatlı dil
-
namus sözü : isim Namus ve onur üzerine verilen söz, şeref sözü
-
şeref sözü : isim Namus sözü"Vatan için, hürriyet için birbirine verdikleri şeref sözünü tutacaklar, gerekirse bu uğurda silahlarını da kullanacaklar." - E. C. Güney
-
söz açmak : bir konu üzerine konuşmaya başlamak
-
söz almak : konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak
-
söz anlamaz : laf anlamaz
-
söz anlatmak : laf anlatmak
-
söz anlayan beri gelsin : "hiçbiriniz laf anlamıyorsunuz" anlamında kullanılan bir söz
-
söz altında kalmamak : bir kimsenin kendisine dokunan sözüne gereken cevabı vermek
-
söz aramızda : laf aramızda
-
söz atmak : laf atmak
-
söz ayağa düşmek : bir sorun, karışmaları gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin görüş bildirdikleri duruma gelmek
-
söz bir, Allah bir : verilen sözden dönülmeyeceğini anlatan bir söz
-
söz çakmak : laf çakmak
-
söz çıkarmak : laf çıkarmak
-
söz çıkmak : ortalıkta bir söylenti dolaşmak
-
söz dinlemek (veya tutmak) : söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarını bunlara uydurmak
-
söz düşmemek : başkalarının konuşmasından kendisine sıra gelmemek
-
söz düşürmek : konuşmayı belli bir konuya getirmek
-
söz etmek : bir şey üzerine konuşmak
-
söz götürmek : doğruluğu ve gerçekliği tartışılabilir olmak
-
söz götürmez : doğruluğu ve gerçekliği tartışılamayacak kadar açık olan, tersi savunulamayan
-
söz gümüşse sükût altındır : "susmak bazen konuşmaktan daha iyi sonuç verir" anlamında kullanılan bir söz
-
söz işitmek : laf işitmek
-
söz kaldıramamak : onuruna dokunan söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak
-
söz kesmek : genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek
-
söz olmak : dedikodu yapılmak veya bir iş hoş karşılanmamak
-
söz sözü açmak : bir konudan konuşurken hemen arkasından türlü konulara geçmek
-
söz taşımak : laf taşımak
-
söz tutmak : söz dinlemek
-
söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir : "sözün insanlar üzerinde etkisi büyüktür; yerinde söylenen sözler işlerin yoluna girmesini sağlar, ölçüsüz ve sert söylenen sözler ise karşıdakini öfkelendirir, söyleyenin öldürülmesine bile yol açabilir" anlamında kullanılan bir söz
-
söz vermek : bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek
-
söz yetiştirmek : laf yetiştirmek
-
söz yok! : "mükemmel, çok güzel, kusursuz, eleştirilecek bir tarafı yok" anlamında kullanılan bir söz
-
sözde kalmak : yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek
-
sözden anlamak : laftan anlamak
-
söze atılmak : bir konu konuşulurken birden araya girip konuşmaya başlamak
-
söze başlamak : konuşmaya başlamak, bir konuya girmek
-
söze boğmak : lafa boğmak
-
söze dalmak : lafa dalmak
-
söze karışmak : lafa karışmak
-
söze son vermek : konuşmayı bitirmek
-
söze yatmak : söz dinlemek
-
sözü açılmak : bir şey veya bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmak
-
sözü ağzına tıkamak : lafı ağzına tıkamak
-
sözü ağzında bırakmak : lafı ağzında bırakmak
-
sözü ağzında gevelemek : lafı ağzında gevelemek
-
sözü ağzında kalmak : konuşmasını bitirememek
-
sözü ağzından almak : lafı ağzından almak
-
sözü bağlamak : lafı bağlamak
-
sözü (veya sözünü) çevirmek : lafı çevirmek
-
sözü dağıtmak : konuşurken birçok konuya değinerek anlatmak isteği konudan uzaklaşmak
-
sözü dolandırmak : lafı dolandırmak
-
sözü döndürüp dolaştırmak : lafı döndürüp dolaştırmak
-
sözü edilmek : adı anılmak, bahsedilmek
-
sözü geçmek : kendisini kabul ettirmiş olmak, hatırı sayılmak
-
sözü kesmek : konuşmasını bitirmeden susmak
-
sözü kısa kesmek : lafı kısa kesmek
-
sözü mü olur? : lafı mı olur?
-
sözü sohbeti yerinde : güzel, oyalayıcı, kırmadan konuşan
-
sözü tartmak : ölçülü konuşmak
-
sözü uzatmak : lafı uzatmak
-
sözüm meclisten dışarı : konuşma arasında çirkin veya uygunsuz bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için söylenen bir söz
-
sözüm yabana : sözüm meclisten dışarı
-
sözün ardı boşa çıkmak : söz olumlu sonuca ulaşmamak
-
sözünde durmak : verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözden dönmemek, verdiği sözü tutmak
-
sözünden çıkmamak : birinin isteklerine, öğütlerine, sözlerine uyarak davranmak
-
sözünden dönmek : verdiği sözü yerine getirmemek veya tutmamak
-
sözüne gelmek : birinin söylediğini sonunda kabul etmek
-
sözüne sadık kalmak : verdiği söze bağlı olmak
-
sözünü bağlamak : konuşmasını bitirmek için son sözlerini söylemek
-
sözünü (veya sözünüzü) balla kestim (veya kesiyorum) : karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz
-
sözünü bilmek : lafını bilmek
-
sözünü bilmemek : bir sözü, nereye varacağını düşünmeden söyleyemek
-
sözünü esirgememek (veya sakınmamak) : düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek
-
sözünü etmek : birinden veya bir konudan söz etmek, onunla ilgili olarak konuşmak
-
sözünü geri almak : üstüne aldığı bir işten vazgeçtiğini söylemek
-
sözünü kesmek : biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek
-
sözünü tutmak : öğüdüne uymak
-
sözünü yabana atmamak : lafını yabana atmamak
-
sözünü yedirmek : lafını yedirmek
-
sözünü yemek : lafını yemek
-
sözünün eri : verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren kimse