-
ön yüzbaşı : isim, askerlik Kıdemi iki rütbe artırılmış yüzbaşı
-
göz önü : isim Görülebilen yakın yer
-
önayak : isim "Diğerlerine örnek olmak üzere bir işe ilk önce başlamak" anlamındaki önayak olmak deyiminde geçer"Ekrem daha önceden durumu annesine yazmış, bu hayırlı iş için önayak olmalarını istemiş." - A. Ümit
-
öngörmek : -i Bir işin ilerisini kestirmek veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilmek ve ona göre davranmak"Bilindiği üzere bu antlaşmalar, Osmanlı Devleti'nin taksimini öngörüyordu." - A. İlhan
-
öngörü : isim Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma
-
öngörülmek : nsz İlerisi için kararlaştırılmak, göz önünde tutulmak"Bir konser salonunda konser vermesi öngörülmüştü." - A. Ağaoğlu
-
önsezi : isim Hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, hissikablelvuku, altıncı duyu, altıncı his"Bir önsezi, benliğini derinden derine yokluyor kuruntusuna kapılmıştı." - T. Buğra
-
ön ad : isim Kişilere verilen ilk ad, küçük ad
-
ön buharlaşma : isim, kimya Fırınlanmış boyalarda, boyanın fırınlanmasından önce açık havada belirli bir süre bekletilerek içindeki çözücünün kısmen uçması
-
ön büro : isim Turistik bir tesiste konukların tesise girdikleri andan ayrıldıkları zamana kadar geçen sürede her türlü hizmeti sağlayan birim
-
ön alım : isim, hukuk Bir mülk kaça satın alınmışsa o mülke o para ile sahip olma, şufa
-
ön avurt : isim, anatomi Avurdun ön bölümü
-
ön belirti : isim Belirtilerin ilki
-
ön bilgi : isim Herhangi bir konuda derinlemesine bir araştırma yapmadan sağlanan birtakım bilgi
-
ön çalışma : isim Bir çalışmaya başlayabilmek için yapılması gereken hazırlık
-
ön damak : isim, anatomi Damağın ön bölümü
-
ön denetim : isim Yapılması düşünülen bir işe başlamadan önce gereken araştırmanın ve incelemenin yapılması
-
ön deyi : isim Ön söz
-
ön deyiş : isim Bir eserde asıl konu olarak ele alınan olaylardan önce, geçmiş birtakım başka olguları anlatan ilk bölüm, prolog
-
ön doğru : isim, mantık Bir bilimin kuruluşunda temel görevi görmekle birlikte belikten daha az olma ve tanımlanmayan ilkel gerçek, konut (II), koyut, postulat
-
ön ek : isim, dil bilgisi Bazı yabancı dillerde kökün önüne gelerek kelimeye belirli bir anlam katan ek: anormal, biçare, nadan gibi
-
ön eleme : isim Yarışmalara veya sınavlara katılacak esas kişileri belirlemek için yapılan eleme
-
ön göğüs : isim Böceklerde göğüs gölgesinde bulunan üç halkadan en öndeki
-
ön gösterim : isim Bir temsilin ilk oynanışı veya bir filmin ilk gösterimi, gala
-
ön gün : isim Arife
-
ön hekim : isim Staj yapmak üzere hastanelerde çalışan tıp fakültelerinin altıncı sınıf öğrencileri
-
ön içki : isim İştah açmak için yemekten önce içilen alkollü içki, açar, aperitif
-
ön izleme : isim, sinema Yeni çekilmiş bir filmin gösterime girmeden önce az sayıda seçilmiş bir grup tarafından izlenmesi
-
ön kayıt : isim Kesin kabul ve kayıt işlemlerinden önce aday başvurularının kabulü
-
ön kol : isim, anatomi Kolun dirsekle bilek arasındaki bölümü
-
ön koşul : isim Ön şart"Ne de olsa bir şeyi küçümsemenin anlamı olmasının ön koşulu, küçümsenen şeyin anlamlı olmasıdır." - E. Şafak
-
ön lisans : isim Yükseköğretimde iki yıllık lisans programı
-
ön oda : isim, anatomi Gözde saydam tabaka ile iris arasında kalan boşluk
-
ön oluş : isim, biyoloji Varlığın yoktan oluşmadığını, tohum durumunda, son derece küçük ve tam olarak önceden var olduğunu, sonradan büyüyüp geliştiğini ileri süren teori
-
ön ödeme : isim, hukuk Bir alacağın gerçekleşmesinden önce verilen belirli bir miktar, pey akçesi
-
ön proje : isim Bir projenin hazırlanmış ilk biçimi
-
ön seçici : sıfat Ön elemeyi yapan (kimse, kurul)
-
ön seçim : isim Genel seçimde aday gösterilecek kişileri belirlemek için bir parti üyesi olan belli sayıdaki delegelerin katılmasıyla yapılan seçim
-
ön ses : isim, dil bilimi Kelimenin oluştuğu seslerden ilki
-
ön sevişme : isim Sevişmenin cinsel birleşme öncesindeki evresi
-
ön soruşturma : isim, hukuk Yapılacak soruşturmayla ilgili olarak önceden yapılan soruşturma
-
ön söz : isim Kitapların giriş kısmına konulan, o eserin konusunu, amacını, işleniş biçimini anlatan yazı, sunuş, söz başı, ön deyi, mukaddime"Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ön söz yazmadığı roman yok gibidir." - S. Birsel
-
ön sözleşme : isim, hukuk Gelecekteki bir sözleşmenin gerçekleştirilmesi amacıyla geçici olarak yapılan sözleşme, akit vaadi
-
ön şart : isim Bir işin çözümlenmesinde ilk önce yerine getirilmesi gereken şart, ön koşul
-
ön tasar : isim Herhangi bir tasarın ilk biçimi
-
ön tasım : isim, mantık Vargısı başka bir tasımda küçük veya büyük önerme durumunda olan tasım
-
ön teker : isim Araçların ön düzeninde yer alan tekerlek
-
ön uyum : isim Bir canlı varlığın belli bir ortama kendini uydurma yatkınlığı
-
ön vurgu : isim, dil bilgisi Yer adlarında, zarf, bağlaç ve ünlem olarak kullanılan bazı kelimelerde, ilk hecede bulunan vurgu: A'nkara, Ka'yseri, a'nsızın gibi
-
ön yargı : isim Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir
-
ön yaylak : isim Esas yaylaktan daha aşağıda bulunan, çıkarken veya inerken bir süre hayvan otlatılan ve bir miktar ot biçilip kurutulan yaylak
-
önden çekişli : sıfat Motor gücü sadece ön tekerleklere aktarılan (taşıt)
-
önü sıra : zarf Önünden, çok uzak olmayan bir aralıkla
-
önünde sonunda : zarf Mutlaka"Demek bu bile bizi önünde sonunda evliliğe götürecekti?" - A. Ağaoğlu
-
başı önünde : sıfat Uslu, çevrede gözü olmayan (kimse)
-
göz önünde : zarf Apaçık, belirgin, aşikâr olarak
-
önde gelmek : önemli durumda olmak"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
öne almak : bir şey veya bir kimseye öncelik tanımak"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
öne çıkmak : diğerlerinden daha iyi olmasından dolayı dikkat çekmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
öne düşmek : önden yürümek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
öne sermek : ortaya koymak, meydana çıkarmak, göstermek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
öne sürmek : birini ilk önce harekete geçmesi için önermek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önü alınmak : önlenmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önünde ardında gidilmez : "arkadaşlığına güvenilmez" anlamında kullanılan bir söz"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne arkasına bakmadan : iyi hesap etmeden, düşüncesizce"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne bakmak : utanmak, utancından cevap vermemek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne bir kemik atmak : ağzına bir kemik atmak"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne çıkmak : rastlaşmak, karşılaşmak, karşısına çıkmak"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne dikilmek : gelip karşısında durmak, karşısına dikilmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne düşmek : birinin önünden yürümek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne geçmek : yolunu kesmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne gelen : olur olmaz (kimse)"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne geleni kapar, ardına geleni teper : arsız, huysuz, geçimsiz kimseler için kullanılan bir söz"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önüne katmak : önden yürütüp kendisi ardı sıra gitmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önünü ardını düşünmemek : sonucun ne olacağını hesaplamamak, ilerisini gerisini düşünmemek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
-
önünü kesmek : yolunu kesmek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit