-
karakucak : isim, spor Kökeni Orta Asya'ya uzanan, serbest stilde, yağ sürülmeden yapılan en eski, geleneksel Türk güreşi
-
kucak dolusu : sıfat Pek çok, pek bol
-
kucak çocuğu : isim Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk
-
kucak kucağa : zarf Birbirine sarılmış veya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda"Topla sürülen karışık topraklar, kucak kucağa kanları içinde yatan savaşçılar." - H. E. Adıvar
-
kucak kucak : sıfat Bol bol"Büyük kapıdan kucak kucak koltuk değnekleri çıkardılar." - A. H. Müftüoğlu
-
kucaktan kucağa : zarf "Kadın, pek çok kişiyle yasal olmayan ilişkide bulunmak" anlamındaki kucaktan kucağa dolaşmak (veya gezmek) deyiminde geçen bir söz
-
kucağına düşmek : düşman, felaket, sefalet vb. kötü şeylerin veya durumların içine düşmek, onlarla karşılaşmak"Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." - S. M. Alus
-
kucağına kurulmak : kucağına oturmak"Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." - S. M. Alus
-
kucağında bulmak : beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak"Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." - S. M. Alus