-
beş iki : isim Pencüdü
-
bir iki : sıfat Çok az sayıda, birkaç"O sabah ise camın altında bir iki fotoğraftan başka şey yoktu." - A. Ağaoğlu
-
iki bir : isim Zarla oynanan oyunlarda zarlardan birinin bir, öbürünün iki benekli olan yüzünün üste gelmesi
-
ikide birde : zarf İkide bir"İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu." - Y. K. Beyatlı
-
iki nokta : isim Kendisinden sonra örnek verilecek veya açıklama yapılacak cümlenin sonuna konulan noktalama işareti (:)
-
iki başlı : sıfat İki başı olan
-
iki canlı : sıfat Gebe"Bugüne kadar dişimi sıkıp sustum. Yine de bir şey söylemeyecektim ama iki canlı olduğumu anladım." - H. R. Gürpınar
-
ikiyüzlü : sıfat Özü sözü bir olmayan, riyakâr, mürai"Kocasının zayıf bir adam olduğunu bilmez miydi, bilirdi, şimdi bir de ikiyüzlü olduğunu gözleriyle görüyordu." - A. İlhan
-
iki yüzlü : sıfat İki tarafı olan"İki yüzlü kumaş."
-
ikibuçukluk : isim Top toplayıcı
-
ikibuçukluk : isim Kadınların süs için takındıkları, iki buçuk altın lira değerinde olan altın, gremse
-
ikiçifte : isim, spor Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde ikişer küreği olan tekne
-
ikitek : isim, spor Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde ayrı ayrı oturaklarda ve sadece birer küreği olan tekne
-
ikitelli : isim İki teli olan saz
-
onikitelli : isim, müzik Tambura cinsinden, on iki teli olan bir halk çalgısı
-
iki anlamlı : sıfat İki anlama gelen
-
iki ayaklı : sıfat İki ayağı olan (hayvan veya eşya)
-
iki büklüm : sıfat Beli bükük, öne doğru eğik (kimse)
-
iki cihan : isim İslam inancına göre bu dünya ve ebedî olan öteki dünya
-
iki cinslikli : sıfat, biyoloji İki eşeyli
-
iki çenekliler : isim, bitki bilimi Tohumlarında iki çenek bulunan kapalı tohumlu bitkiler sınıfı
-
iki çenetli : sıfat, bitki bilimi Çatladığında kabuğu iki çenete ayrılan (meyve)
-
iki dilli : sıfat İki ayrı dilde olan"İki dilli sözlükler."
-
iki düzlemli : sıfat, matematik İki düzlemin kesişmesinden oluşan (açı)
-
iki eşeyli : sıfat, biyoloji Erkek ve dişi eşey organları bir arada bulunan, iki cinslikli
-
iki evcikli : sıfat, bitki bilimi Erkek ve dişi çiçekleri ayrı ayrı bitkilerde bulunan (bitki)
-
iki fazlı : sıfat, fizik Aralarında devrenin dörtte biri kadar faz farkı olan (aynı frekans ve genlikte iki alternatif akım veya gerilim)
-
iki geçeli : zarf Karşılıklı iki sıra olarak"Derhâl erkek hizmetçiler rıhtıma seğirtir, iki geçeli dizilir, divan durur." - H. E. Adıvar
-
iki gözüm : ünlem Okşayıcı bir seslenme sözü"İşsizlikten şikâyet edenlere hak veririm iki gözüm, hak veririm doğrusu." - N. Hikmet
-
iki kanatlılar : isim, hayvan bilimi Çift kanatlılar
-
iki katlı : sıfat Üst üste iki katı olan, içinden veya dışından merdiveni olan, dubleks (ev)"Evimiz iki katlıydı." - A. Kutlu
-
iki paralık : sıfat Çok az"Şimdiye kadar bana iki paralık faydan dokundu mu ki her gün alacaklı gibi gırtlağıma sarılıyorsun!" - R. N. Güntekin
-
iki parmaklı : sıfat, hayvan bilimi İki parmağı olan (hayvan)
-
iki şekilli : sıfat, kimya Birbirinden farklı iki biçimde billurlaşan"Kükürt iki şekilli bir cisimdir."
-
iki tek : "İçki içmek" anlamına gelen iki tek atmak veya iki tek içmek deyimlerinde geçer"El âlem huzurunda fütur etmeden akıllarına estiği zaman gelir, iki tek atarlar." - S. F. Abasıyanık
-
iki terimli : isim, matematik Toplama (+) veya çıkarma (-) işaretiyle birbirine bağlanan iki terimden oluşan cebirsel anlatım
-
iki yaşamlı : sıfat Hem suyun içinde hem karada yaşayabilen, amfibik
-
üç iki : isim Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin üçlü, öbürünün ikili gelmesi, sebayüdü
-
yetmiş iki millet : isim Bütün insanlar
-
iki ahbap çavuş : her yerde hep birlikte görülen, birbirinden ayrılmayan iki arkadaş
-
iki arada bir derede (kalmak) : sıkışık, zor şartlar altında (kalmak)
-
iki at bir kazığa bağlanmaz : "ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar" anlamında kullanılan bir söz
-
iki arslan bir posta sığmaz : "bir ülkede iki baş egemen olamaz" anlamında kullanılan bir söz
-
iki arada kalmak : birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşırmak
-
iki ateş arasında kalmak : zor bir durumda karar verememek
-
iki baş bir kazanda kaynamaz : iki at bir kazığa bağlanmaz
-
iki ayağını bir pabuca sokmak : birini bir işi hemen yapması için çok sıkıştırmak
-
iki baştan olmak : bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek
-
iki cambaz bir ipte oynamaz : "kurnazlıkta eşit olan iki kimse birbirlerini aldatamaz" anlamında kullanılan bir söz
-
iki cami arasında kalmış beynamaz : iki yoldan hangisini tutacağını şaşırmış kimse
-
iki çıplak bir hamama yakışır : "iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesi uygundur" anlamında kullanılan bir söz
-
iki dinle bir söyle : "çok konuşmak doğru değildir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki deliye bir uslu koymuşlar : "birbirleriyle anlaşamayan, kavga eden iki kişinin arasını bulacak bir akıllının olması gerekir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki çift laf (veya lakırtı veya söz) etmek : birkaç söz söylemek
-
iki dirhem bir çekirdek : çok güzel ve özenli giyinmiş
-
iki el bir baş için : "ancak kendi geçimini sağlayabilenler, başkalarına yardım edecek bir durumda değildir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki eli böğründe kalmak : çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek
-
iki eli (kızıl) kanda olsa : "elindeki iş ne kadar önemli olursa olsun" anlamında kullanılan bir söz
-
iki eli şakaklarında düşünmek : derin derin düşünmek
-
iki eli (birinin) yakasında olmak : kıyamette ondan davacı olmak
-
iki elim yanıma gelecek : doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde "öleyim ki doğru söylüyorum" anlamında kullanılan bir söz
-
iki eli yanına gelmek : ölmek
-
iki emini bir yemin aralar : "birbirinin doğruluğuna güvenerek birlikte iş yapmakta olan iki kişiden biri, hile yapmadığına arkadaşını inandırmak için yemin ediyorsa artık güven bozulmuş demektir, ayrılmaları gerekir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur : "birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki gözü iki çeşme : sürekli ağlar durumda
-
iki gözü iki çeşme ağlamak : sürekli veya çok ağlamak
-
iki gözüm kör olsun : doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde söylenen yemin sözü
-
iki hırtı bir pırtı : aşırı yoksulluğu anlatan bir söz
-
iki kardeş savaşmış, ebleh buna inanmış : "iki kardeş arasındaki anlaşmazlık geçicidir, bu durumu gerçek ve sürekli sanmak saflıktır" anlamında kullanılan bir söz
-
iki kaptan bir gemiyi batırır : "bir işi, iki kişi yürütemez" anlamında kullanılan bir söz
-
iki karpuzu bir koltuğa sığdırmak : aynı anda iki işi veya görevi yapmak
-
iki kat olmak : iki büklüm olmak
-
iki kere iki dört eder : "gerçekliğinden şüphe edilmeyecek kadar açık" anlamında kullanılan bir söz
-
iki kulak bir dil için : "çok dinleyip az söylemeli" anlamında kullanılan bir söz
-
iki lafı (veya sözü) bir araya getirememek : düşündüğünü doğru dürüst ifade edememek
-
iki ölç, bir biç : "bir iş yapılırken ayrıntıları ve sonuçları iyice düşünülmelidir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki lakırtıyı bir araya getirmek : meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak
-
iki lakırtı etmek : iki çift laf etmek
-
iki rahmetten (veya iyilikten) biri : "çok acı çeken ağır hastalar için ya iyileşsin ya ölüp kurtulsun, böyle çekmesin" anlamında kullanılan iyi dilek sözü
-
iki satır laf etmek (veya konuşmak) : dostça biraz söyleşmek
-
iki seksen uzanmak : bir çarpma, vurma sonucu boylu boyunca yere serilmek
-
iki tımar bir yem yerine geçer : "atı sık sık tımar etmek, onu yemle beslemek kadar önemlidir" anlamında kullanılan bir söz
-
iki testi tokuşunca biri elbet kırılır : "kavgaya tutuşan iki kişiden biri elbette yenilir ve zarara uğrar" anlamında kullanılan bir söz
-
iki söz bir pazar : "uzun boylu pazarlık etmeden" anlamında kullanılan bir söz
-
iki ucu boklu değnek : ne yönden bakılırsa bakılsın çözülmesi çok güç iş veya durum
-
iki ucunu bir araya getirememek : gelirle gideri denkleştirememek, işleri düzene koyamamak
-
iki yakası bir araya gelmemek : geçim sıkıntısından bir türlü kurtulamamak, borçtan kurtulamamak
-
iki yakasını bir araya getirememek : maddi sıkıntıdan kurtulup rahata erememek
-
ikisi bir kapıya çıkmak : aynı sonuca varmak, aynı sonucu doğurmak
-
ikisini bir kazana koysalar kaynamazlar : "aralarındaki anlaşmazlık o kadar büyüktür ki onları uzlaştırma çaresi bulunamaz" anlamında kullanılan bir söz